23 Temmuz 2013

Bambunun maceralı uzun yolculuğu

Bir hafta kadar önce İstanbul’a iki kadın bisikletli gezgin geldi, Lisa ve Jules. Pedal basmaya Londra’dan başlamışlar, Sidney’e kadar sürecek. Uzun, çok uzun bir yol. Zamanları bol, o nedenle rahatlar. Ama önleri bir yığın maceraya açık. Şansları bol olsun.


Ancak farklı bir özellikleri var gezgin arkadaşlarımızın. Bisikletleri bambudan, kendileri imal etmiş. O nedenle de daha anlamlı bir gezi oluyor.

Haluk bir şekilde temasa geçmiş, beni haberdar etti olaydan. Daha Türkiye’ye girmeden yazıştık ve buluşma-tanışma önerisi getirdik. Bir yığın işleri vardı halletmeleri gereken. Diğer yandan da hem İstanbul’u geziyor hem de bizim mutfağımıza alışıyorlardı. İlk gün bir mide sıkıntısı yüzünden dinlenmek zorunda kaldılar. Sonra Asya yakasında misafir olacakları ev sahibine taşındılar. Bize son gün kaldı. Ertesi gün de İstanbul’dan ayrılacaklardı.

Yazışmalar sonucu Maltepe yakınlarında kaldıklarını öğrendiğimizden buluşma noktasını herkesin kolayca bulabileceği 4 minareli caminin karşısında, sahil yolunda 9.15 gibi belirledik.

Sabah hava daha serin, ama güzel de oluyor bu serinlik. Basıyoruz pedallara Kızıltoprak’tan FB Mantarlar’a doğru. Serhan gelmiş bekliyor bile. Net yanıt vermemişti geleceği konusunda; o nedenle çok seviniyoruz gördüğümüzde. Okaliptüs şekerlerimizi, her ikimize birer kutu hediyemizi alıp Bostancı’ya doğru hızla devam ediyoruz. Haluk bizi Küçükyalı’da bekleyeceğini söylemişti.

İstanbul uyanmış, insanlar sabah etkinliklerine koşarak-yürüyerek başlamışlar bile. Sahil çok güzel bir resim vermekte. İstanbul’un Avrupai yüzü.

Bostancı sonrası sahil yoluna geçmeden güzel bir sürprizle daha karşılaşıyoruz. Kenarda tanıdık bir sima: Selçuk. Ne sevindim bilemezsiniz. Bisiklet aldığını biliyorum ama bir türlü dahil olamadı gezilere. Bugün onu görmek çok hoş oluyor. Kucaklaşmalar, tanışmalar sonrası sahil kenarından giden yola girip devam ediyoruz pedallamaya. Az sonra Haluk’un da bize doğru geldiğini görüyoruz. İkinci bir tanışma faslı ve devam. Çok çabuk 4 minareli camiye ulaşıyoruz. Saat 9 bile değil. Neyse daha iyi, bekleriz.

Güneş tepemizde, durunca daha da sıcak. Şöyle trafik işaretinin gölgesine geçelim mi? 5 kişi bir park yasağı işaretinin gölgesine nasıl sığar? Bu fil sorusuna benzedi. Hani 4 fil bir vosvosa nasıl sığarmış da, 2 öne 2 arkaya otururlarsa olurmuş gibisinden bir şey vardı ya.

Evet saat 9.15’i geçti ama görünürde bambu bisiklet yok. Acaba yanlış mı anladılar, gidip camiye kontrol edeyim diyor Haluk. Bu arada 100 m geriye 2 bisikletli yanaşıyor. Şöyle göz ucuyla bakıyorum, sanki olabilirler. Onlara doğru gittiğimde yanılmadığımı görüyorum. 
İlk iş tabii tanışma, sonra bisikletlere bir göz atma faslı. Ardından da pedal basma. Hep birlikte Tuzla yapacağız. Fazla yormayan düz bir yol. Orada bir öğle yemeği ve döneriz dedik.

40 yıllık dost gibi konuşmaya başlıyoruz yol boyunca. Ortak nokta bisiklet olunca çabuk kaynaşılıyor. Fazla uzaklaşmadan Dragos Belediye Tesisleri’nde bir çay molası için duruyoruz. Herkes bir şeyler anlatıyor; bisikletler, yolculuklar, insanlar, deneyimler, rotalar, yerel yöneticiler...

Çaylar-kahveler içildikten sonra Tuzla’ya doğru tekrar hareket ediyoruz. Bu gezileriyle bağış topladıklarını öğreniyorum. Buna çok rastlıyoruz. Pek çok bisikletçi bir hayır kurumu için pedal çeviriyor. Bu da bisikletin ne kadar sosyal ve insancıl bir yanının olduğunu gösteriyor. Bisikletçi, enerjisinin boşa gitmesini istemiyor. Tekerim bir şeyin yararına dönsün diyor.

Lisa ve Jules’un yüzleri gülüyor. Belli ki mutlular. Belki yolculuğun onda birini geride bıraktılar ama; İstanbul, özellikle sahil yolu çok keyifli. Denize bu kadar yakın olmak müthiş bir duygu. Bundan sonra daha çok karadan devam edecek yolculukları. Deniz havasını bolca içimize çekiyoruz. Rüzgar bugün kuvvetli. Yer yer de karşımızdan esiyor. 26 km/sa olacağını okumuştum sabah. Kuzeydoğu yönünden. Bizden hızlı.

Tuzla’ya geniş bir yay çizerek giriyoruz. Hatboyu Caddesi boyunca Piyade okulunun önünden geçip sahile doğru dönüyoruz. Solda yılların Marmados Sitesi. Önünü doldurmaya başlamışlar. Sahili genişletiyor, siteyi bitiriyorlar. Aynen Maltepe-Kartal'da yaptıkları gibi, yalılıktan çıkarıyorlar. Yat limanı inşaatıymış!

Öğlen yemeği için Haluk’un tanıdığı-bildiği ‘Filizler Köftecisi’ne yerleşiyoruz. Herkes açlığına göre köfte, salata, zeytinyağlı, çorba gibisinden yiyeceklerle karnını doyuruyor. Arkasından içilen çay veya kahveyle de tamamlıyor.

Bol bol buraya kadar olan yolculuklarında yaşadıklarını dinliyoruz. Hoş şeylerin yanında nahoş şeyler de var. Özellikle de bir tanesi bizim ülkemizde. Neyse ki geride bırakmışlar ve üzerinde durmuyorlar. Ama kadın olarak burada ve önlerindeki coğrafyada hareket etmek kolay değil. Ataerkil toplulukların bakışları çok farklı. Dertleri, sıkıntıları başka.

Tuzla’dan ayrılmadan önce sahilde kısa bir tur atıp, tarihi fırından çay için kurabiye alıp, birer de dondurma yedikten sonra dönüşe geçiyoruz. Yol üzerindeki Kanlıca yoğurtçusuna uğramadan edemezdik. Birer ayran ve ev için alınan tereyağı ve yumurtaları yüklenip Organik Ürün Çarşısı’nı da teftiş ettikten sonra Kartal’a kadar geliyoruz.

Bu arada Tuzla’daki organik pazar çok güzel hazırlanmış. 6 bölümden oluşuyor. Yiyecek-içeceklerin dışında temizlik-bakım, oyunca-tekstil, hafif bir yemek yiyebileceğiniz kafeteryası da var. Tavsiye olunur.

Ramazan nedeniyle sahil yolu tertemiz. Ne mangal kokusu ne manyamış bir kalabalık mevcut. Ortalık sakin, birkaç uzanıp iftarı bekleyenler dışında kimsecikler yok. Normal zamanda buradan geçmek istemiyor insan. Yanık et kokusu ve halısını getirmiş, tezgahını açmış insanların işgali altında. Bisiklet yolu onların, zil çalsan bozuk atıyor, çalmasan bebesi tekerin altına koşuyor. Bu göçebe geni çıkmayacak içimizden!

Selçuk basıp gitti. Ne oldu anlayamadık! Ulaşamadık da telefondan. Herhalde sıkıştı.

Kartal’da kurabiyeler eşliğinde verilen çay molasında muhabbetin eksikliklerini tamamlıyoruz. Bambu bisikletin incelikleri, imalatı, temini gibi konular, yolculuğun devamı, sonrası için düşünülenler... telefonlar, iletişim bilgileri karşılıklı alınıyor-veriliyor.











 











Haluk deneme sürüşünden çok etkileniyor. Neredeyse basıp kaçacak bisikletle. Çok rahat, her pozisyonda sürmek mümkün diyor. Sanırım kafasına koydu, bambu aramaya çıkacak. Ama iyi kurutulması gerekirmiş kullanım öncesi diyor Lisa. Güneş veya fırında. Zaman zaman da yağlamak. 25 yıl gibi de bir garanti veriyormuş Amerika’daki üretici ‘BambooBikeStudio’. Birleştirilmesi de gayet kolay (Vimeo). Kadronun kit olarak Amerika satış fiyatı 700 dolar. Ülkenize postalanmasını isterseniz 575 dolar + posta masrafı. O da Avrupa için, ki Türkiye Avrupa’ya dahil 200 dolar. Yani 775 dolara şahane bir kadro sahibi oluyorsunuz. Gümrük sıkıntı çıkarır mı acaba? 


Bambunun özelliğine gelince; çeliğe göre çok daha fazla çekme direnci, inanılmaz sert ama çukur ve yarıkların oluşturduğu darbe ve tıkırtılara karşı daha toleranslı. En önemli yanı ise hazır bir şekilde doğada bulunması, çabuk yetişmesi. 3 yıl gibi kısa bir sürede kullanıma uygun hale geliyor. Kesitine baktığımızda iç katmanların yumuşak ve bükülür, dışa doğru ise daha sık ve sertleşen bir doku gösterdiğini görürüz. Öyle bir malzeme ki, bükülmeyen, neredeyse kırılmayan ama buna karşılık çok hafif.
Kaynak Bambusfahrrad

Bir Afrika ülkesi olan Gana’da ülke ekonomisine önemli katkısı olan ciddi projeler yürütülmekte. Bambu bisikletler ulaşım ve yük taşımacılığı sorununa çözüm kazandırdığı gibi aynı zamanda önemli bir ihraç kalemi oluşturmakta. Küçük atölyelere iş olanağı sağlamakta.

Bu bambu olayı burada bitmiyor. Bir yıl önce ‘temiz su’ desteği için dünya turuna çıkmış bir bambu bisiklet var, elden ele dolaşan. Almanya’dan başlayıp, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Macaristan, Romanya, Bulgaristan üzerinden Türkiye’ye ve Fidan Kayaoğlu tarafından İran’a ulaştırılacak olan. Ancak internet sayfasına (GlobalBikeTrotting) baktığımda 5 Mart sonrası (Kırıkkale) görülmemekte. Acaba ne oldu bisiklete?


Bostancı dostlarımızdan ayrılma noktası. Güzel bir günü paylaştık. Sağlam bir dostluk kurduk. Şimdi Lisa ve Jules’a güle güle deme vakti. Yolları açık, talihleri parlak olsun. Maceralarını takip etmek isterseniz siteleri BambooOdyssey’e göz atın. Daha fazlasını bulacaksınız.



Tur tarihi: 21 Temmuz 2013
Kat edilen mesafe: 74,02 km.
Ortalama hız: 14,7 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 5 sa. 3 dk., dışarıda geçen süre 9 sa. 53 dk.
En yüksek sıcaklık 40 ˚C, en düşük 24 ˚C, ortalama 31 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 667 m, kaybı (iniş) 667 m.

Garmin bilgileri Tuzla-Bambu