4 Ekim 2012

Gürpınar, keşif gezisi

Sabah 6’da uyandım, ama nedense bir türlü hareket edesim yok. Hava daha aydınlanmadığından mıdır nedir, bir tembellik üzerimde. Firuzan halen kalkmadı, ben de öyle boş boş salonda dolanıyorum. Bir tarafım gitmek, diğer tarafım kalmak istiyor. Ama biliyorum gidince çok güzel olacak. O nedenle yüzümü bol suyla yıkayıp hazırlığa başlıyorum. Firuzan da zaten kalktı.

Gruptan katılan olmayacağından biz de saatleri falan kendimize göre ayarladık.  8.10 vapuruna yetişmek üzere çıkıyoruz. İskelede 2 bisikletli bekliyor. Mert birisi. O da grubunu bekliyormuş, Şamlar Ormanı’na gidecekler. Çok güzel oldu bu karşılaşma, Eminönü’ne birlikte geçiyoruz. Gemide sohbet etme fırsatımız oldu bolca.
Eminönü’nde başka bisikletçiler de var, herkes yola çıkmış bu sabah. Kısaca selam verip istasyona doğru devam ediyoruz. Benzincide arka lastiğin havasını tamamlayıp.

Turnikeden tek jetonla geçmek çok sevindirdi. Malum, 2 alıyorlar da! Bazı istasyonlar almıyor ama. Onlar bisiklet dostu. Diğerleri düşman :))

40 dakikalık yolculuğumuz sonrası Menekşe’ye geldik. İstasyonun merdivenleri mermerlenmiş, gelmeyeli. Ama halen tekerli araçlara bir rampa düşünülmemiş. Mecburen sırtlayıp indiriyoruz. Hava serinliğini daha koruyor, saat 10’a gelmesine rağmen.

Hemencecik araba yolunu geçip, sahilden pedallamak üzere sola sapıyoruz. Minik köprünün üzerinden, sonra suyun kenarından devam ediyoruz. Hava pırıl pırıl. Sıcaklık tam bisikletlik. Rüzgar desen çok hafif. Sokak araları bitti. Şimdi bir trafik karşımızda. Epeydir gelmedik, akış yönünü de unutmuşuz. Bir zamanlar gittiğimiz yol ters yön olmuş vs vs. Biz de ters yönden devam ediyoruz, nedense daha güvenli geliyor. Biraz dar bir yol, minibüsler de illaki canavar olmak zorundalar. Veya kendilerini öyle göstermek isterler. Şanları çizilmesin. Hepsine ceza yazacağım, az kaldı!

Bu kargaşayı atlatıp park içinden giden yola giriyor daha sakin bir şekilde sahil bağlantı yoluna ulaşıyoruz. Lunapark yıkılmış, yerler cam kırıkları. Gokart pisti vardı, kalmamış. Temizlemişler her şeyi.

Burada 4 km kadar bir sahil yolu var, Avcılar Belediyesi  yapmış. Sabah boş ortalık. Nedense buranın insanları uykuyu seviyor olmalı, çıkmamışlar yürüyüşe. Hani Caddebostan olsa geçemezsin kalabalıktan.

Firuzan çayım geldi deyince sahildeki bir ‘cafe’ye yerleşiyoruz. Acıkmışız da. 1,5 liralık çaydan 1’er ısmarlayıp sandviçler mideye iniyor. Derken siyah bir Mercedes arkamıza yanaşıyor. Hani şu iri modellerden, ama 10 senelik. Camlar kapkara. İçinden ‘yakarım’ kılıklı bir genç havalı bir şekilde iniyor. Diğer kapıdan da ‘ye beni’ kılıklı bir ‘bayan’. Çay içmeye gelmişler, masada yerlerini alıyorlar. Arabanın camında bir çıkartma yapışık. Polis arması deseni var. Hani sanki polisler! Merak ediyorum, bir bakayım, neyin nesi bunlar? Ooohoo, meğerse ‘Emekli Polisler Derneği’ arabasıymış :)) İçimden gülüyorum. Belki de emanet araba.

Gelmeyeli çevre yenilenmiş-yapılanmış. Bolca ‘cafe’ler açılmış, güzel olmuş etraf. Gerçi daha eksiklikler çok, halen devam ediyorlar.
    



Sahil bitip de içeriye yöneldiğimizde kısa ama dik bir tırmanış. Onu aşınca her zaman konakladığımız kahve geliyor. Burada da birer çay ve sade kahve eşliğinde gazeteleri karıştırıyoruz.

Geçtikçe hafızam canlanıyor. Aaaa orası burası mı, şurası neresi diyerek yol almaya devam ediyoruz. Bir yol bisikletçisi selam verip hızla gözden kayboldu. Ambarlı dolum tesislerinin önünden süzülüp Yakuplu’ya çıkan meşhur rampadayız. Burası ‘Eşekos Rampası’. Bir çıkış ki, dimdik ve uzunca. Se çizmen lazım çıkarken. Bu sefer farklı olandan çıkalım, hatta 2’ye bölelim. Ters yönden tırmanıyoruz. Sona doğru daha da dikleşiyor ve yerdeki ıslaklıktan dolayı arka lastik pati çekmeye başladı. Ayaklarımda kayışlar, duramıyorum. Karşıdan gelen ve dar dönen bu araç da bayağı sıkıştırdı. Off, düzleşir düzleşmez ineceğim.

Çıktım, durdum, bakınıyorum. Etraf ‘esmer vatandaş’ kaynıyor (ten rengine göre ayırım-doğru mu sizce?!). Onların bölgesine mi geldik?

Dön dolaş sonunda Yakuplu’dayız. Bir de pazar kurulmuş. Ona daldık. Neler varmış bakalım. Farklı bir şey yok. Fiyatlar da aynı. İstanbul’un çoğu yeri aynı yerden aldığından fiyatlar değişmiyor.

Kavaklı’ya inmeden önce şu fırından (Katık) biraz unlu mamul alalım. Menemen de yapıyorlar. Belki ‘the next time’ yeriz. Çalışan kızlarımız türbanlı. Ürün çeşidi bol.

Uzun inişler, sonrasında çıkışlarla ilerliyoruz. Yolun trafiği var. Minibüsler çoğunlukta. Solumuzda ‘Bayanlara özel terasta havuz’ ilanları. İşin cılkını çıkarttılar ama. Neticede Gürpınar’dayız. Arkamızdan gelen bir düğün alayı, arabaların önüne atlayan bebeler. Kapılan zarflar. Bir curcuna ortalık. 


    





Şimdi nereden gideceğiz? Sol muydu, düz müydü? Sol. Yoo burası değil, tekrar eski yola dön. Evet hatırladım, doğru yol bu. Ve bir uzun inişle sahile kavuşuyoruz. Oohh be nihayet.

Gelmek  istediğimiz yere geldik. Sabah biraz tereddütlü olsam da şimdi çok mutluyum. Pedal pedal çevire çevire istediğin yere ulaşıyorsun. Yeter ki sabır gösteresin.

Sahil kalabalık. Denize halen giriliyor. Bolca restoran. Uzun kahvaltı sofraları. Denize kurulmuş yüzer platformlar. Bisikletliler, köpekler, bebeler, sevgililer, türbanlılar, uyarı yazıları...

Öngördüğümüz programı değiştiriyoruz Firuzan’la. Bunu bir keşif turuna dönüştürelim, yeni bir rota çıkartalım. Basıyoruz kıyı boyunca ilerleyen yolda pedallarımıza. Bazı kısımları bitmiş, bazı yerleri yapılmakta. Gürpınar Belediyesi çalışmakta!!! Doldurulmuş bir kıyı. Zamanında yalı olan evlerin havası söndürülmüş. Ev sahibi olmak istemezdim. Şimdi önünden bir curcuna geçecek.

Bolca restoran, ‘cafe’ vs. Bir sörf okulu, piknik alanları, masalar... en güzeli ‘Mangal yakmak yasaktır’ yazısı. Ya bu ne meraktır böyle. Her gördüğün çimin üzerine yerleş ve mangal yap. Ne etidir bilinmez, acayip bir koku ve duman. Sanki babasının bahçesi!

Havadan herhalde, karnımız gene acıktı. Yanımızdaki son sandviçi yemek için oturacak bir bank beğeniyoruz. Önümüz deniz, rüzgar da püfür püfür serinletiyor. Peki o kim, kıyıda ilerlemeye çalışan bisikletçi? Firuzan tanıdı: Necmi. Hani Sazlıdere’de tanıştığımız. Sesleniyoruz, güzel bir sürpriz: Küçük dünyada büyük buluşma. O da şaşırıyor bizi gördüğüne. Hatta daha da önemlisi: “Bugün yolda bir bisikletli gördüm, size benzettim. Mustafa Bey diye seslendim. Döndü baktı, ama siz değildiniz. Fakat adı Mustafa’ydı. Ne tesadüf. Tanıştık, dost olduk ve ileride pedallamak üzere sözleştik”. Yani hoş tesadüfler bunlar. Başka izahı yok, hayatın güzel yanı.

Necmi Bey’le yaptığımız uzunca sohbet. Bir resim çekip, o B.Çekmece’ye, bizse Ambarlı’ya doğru ayrılıyoruz.  


   















Sahil yolu bizi bir balıkçı barınağına taşıyor. Burada ‘Balık Festivali’ var. Ortalık kalabalık, herkes oltasını almış yarışmaya gelmiş. Çoluk çocuk koşuşturuyor. Aralarından geçerek devam ediyoruz. Git git git, sonunda yol bitiyor. Buraya kadar. Şimdi içerilere çıkacağız. Bir tırmanış, 100-150 m kadar en fazla. Ama %22’ye varan bir rampa. Dilimiz dışarda. Tepede bir yapı. Üzerinde kocaman ‘Allah’ yazıyor. Kapısından usulca bakıyoruz. İçeride bir sergi varmış. Merakla giriveriyoruz. Burası Pir-i Galibi H. Galip Hasan Kuşcuoğlu dergahıymış. Her yer tertemiz, bir sessizlik hakim. Usulca bisikletleri bir kenara koyup içeriye süzülüyoruz. Duvarlarda bolca resim ve yazı, Galibilik’i anlatıyor. Dikkatlice okuyup  göz gezdiriyoruz. Özetle bir tasavvuf tarikatı. Ayrıntılı öğrenmek isterseniz: Galibi Vakfı

Hafif hafif yükselmekteyiz. Ziya Gökalp Cadde’si boyunca ilerliyoruz. Burada kuleli ev rağbette. Acaba kuleye birini mi hapsediyorlar :)) Rapunzel kızı neredesin?

Bu şekilde Kavaklı’ya geliyoruz. Yolda bir pazar görünce sandım ki sabah ki pazar. Sanki yol döndü dolaştı aynı yere geldi. Ama değilmiş. Fakat sonra yol sabahkiyle buluşuyor. Şimdi yönümü anlıyorum. Çok keyifli bir rota bulmuş olduk. Bundan sonra ilk geziyi buna ayıracağız, gruba sürpriz olacak.

Aynı yoldan dönmemek için Beylikdüzü tarafına sürüyoruz bisikletleri. MegaKent diye bir yer. Etraf 15 katlı bloklarla dolu. Meskûn bir yer. Bu şekilde yol arayarak dolanırken Firuzan bir bisikletçiyi işaret ediyor: Efe Bisiklet. Arazinin ortasında bir kulübe ve bisikletler. Efe Bey’le tanışıp telefonunu alıyoruz. Şayet birisine acilen lazım olursa: 0535-7944214. AdaKent’te Kiler marketin karşısında.

Yol bizi E5’e kadar getiriyor. Kalabalık trafikten gitmemek içim Yakuplu’ya sapıp Ambarlı dolum tesislerine kadar iniyoruz. Sonra sabahki kahvede bir mola. Yanımızdaki çörekler + 7 çay. Bir de helva. 










Avcılar sahil yolundan (artık kalabalık bastırmış) Menekşe istasyonuna. Biletçi bisiklete de akbil basmamızı istemez mi! Bir laf yapıyorum, neredeyse üstüne para da alacağız. Bisikletleri beleş geçirip trene yerleşiyoruz. Aman ne güzel, fazla kalabalık yok. Bisikletleri açılmayan kapı boşluğuna yerleştirmemizi söylüyor güvenlik. Onu da yapıp koltuklara oturuyoruz. Tam rahatlamışız. Camlardaki bu takırtı sesi de ne? Sanki bir şeyler çarpıyor. Tren duruyor, azgın bir gençlik grubu biniveriyor. Amanım, bunlar da ne? Zeytinburnu Spor taraftarları. Arkası kesilmiyor ve vagon ağzına kadar bu azgın, gürültücü gençlerle dolup taştı. Güvenlik bile ağzını açmıyor. Ne diyeceksin? Adamı ezip geçerler. Haydi tezahürat! Mağlup olmuşlar. Bir de yenselerdi ne olurdu?! Z.Burnu’na kadar kafamızı ütülüyorlar.

İndiler, ohh be. Şimdi sakin ortalık. Boş koltuklara kuruluyoruz. Tıngır mıngır bazen de şiddetli sallayarak ilerliyor trenimiz. Duraklar sırasıyla geçiyor, Kazlıçeşme, Yedikule derken bu istasyonda kapı sol yerine sağdan açılıyor? Son anda yakalıyor Firuzan velespitleri dışarıya düşmekten. Yüreğim güm güm ediyor. Kapıya dayamıştık ve bize hep tek taraf açılıyor demişlerdi. Zaten bunu söyleyen kişi de unutkanlığını fark ediyor, gülerek özür diliyor. Yani dikkat, nereden açıldığını bilemezseniz perondan toplarsınız bisikletinizi!
Sirkeci’de trenden iniyor, Eminönü-Kadıköy arasını vapurla, boğa heykeline yürüyerek, Kızıltoprak’a pedalla, Tatlısu’ya arabayla geliyoruz. Keşif turu sona erdi. 60 km yapmışız.

B.Çekmece diye yola çıkmıştık. Gürpınar sahile indiğimizde fikrimizi değiştirip yeni yollar bulmak için geriye döndük ve çok zevkli bir rota keşfettik.

Gürpınar Turu












Rota: Sirkeci-Menekşe (trenle)-Avcılar sahil-Ambarlı-Yakuplu-Kavaklı-Gürpınar-Sahil-Kavaklı-Beylikdüzü-Yakuplu-Ambarlı-Avcılar sahil-Menekşe-Sirkeci (trenle)

Tur tarihi: 23 Eylül 2012
Katedilen mesafe: 59,28 km
Ortalama hız: 11,6 km/h.
Bisiklete biniş süresi: 5 saat 6 dk., dışarıda geçen zaman 12 saat 19 dk.
En yüksek sıcaklık: 33 ˚C, en düşük: 18 ˚C, ortalama: 26,8 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış): 734 m, kaybı (iniş): 748 m.

Garmin yol bilgileri için: Gürpınar

Tur bilgisi: Tren pazar olduğundan mesai saati uygulaması yapmadı (sabah-akşam mesai saatlerinde almıyorlar). Sirkeci bisiklete para almadı. Menekşe dönerken istedi.

Menekşe’den Avcılar sahil yoluna çıkana kadar yoğun trafik, dar yollar. Birazı Menekşe Parkı’nın içinden, birazı kaldırımdan giderek sahildeki gezi alanına ulaşılıyor. Sonra 4 km sahilden ve kısa bir tırmanışla Ambarlı’ya çıkılıyor. Bundan sonrası çıkışlı ve inişli. Ambarlı’nın içinde trafik yoğun, minibüs, otobüs, araba bol. Dolum tesislerinin önünden bir inişle Ambarlı limanına doğru gidip sert bir tırmanışla Yakuplu’ya çıkılıyor. Yakuplu-Kavaklı arası hafif trafik ve bir iniş. Sonra Gürpınar’a çıkış ve sahile iniş. Gürpınar sahil şeridi geniş, düz yollar var.

Avcılar sahil yolunda kafeler çok. Ambarlı’da kahvaltı edecek çayevi ve börekçi var. Gürpınar yolunda çayevi bol. Sahilde kafe, restoran vb yerler bol. Bakkal yok. 



İlginizi çekebilir Büyükçekmece Dokuzlusu