7 Mayıs 2013

8+1 = Riva

Sabahki sis nedeniyle iptal edilen vapur seferleri az kalsın Eminönü ve Beşiktaş’tan gelecek Bülent, Serhan ve Fahri’yi Üsküdar’a ulaştıramayacaktı. Ama onlar zamanında gelebildi, biz ise, Acıbadem’deki bir türlü bitmeyen üst geçit çalışması nedeniyle yılan gibi dolandırıldığımızdan, buluşmaya geciktik. Vardığımızda Cengiz de gelmiş, İlhan da sürpriz yapmış, ayriyeten yeni bir arkadaş, Turgay da aramızdaydı.

Fazla gecikmeden, Anadolu Hisarı’nda Kemal’le bulaşmak üzere yola çıktık (8.40). Pazar sabahı yollar tenha (bir de dönüşte görün burayı), enerjimiz de bol, bastık pedallara. Yarım saat sonra Kemal’i de alarak Beykoz’a varmamız 9.50 oldu. Bugün burada ‘Halk Koşusu’ varmış. Mola yeri, yapılan oylama sonucu, Cengiz’in pazarlıkla çay ücretini 1 liraya düşürdüğü deniz kıyısındaki Özlem Aile Çay Bahçesi oldu.

Kahvaltı etmemiş olanlar burada yoğun bisiklet sohbeti altında karınlarını doyurdular. Serhan bisikletine taktırdığı yeni teker kilitlerini, Cengiz biseksüel bisiklet kadrosunu, Turgay topuklu ayakkabı ihtiyacını, Firuzan aldığımız kilitli pedalları, Bülent Düzce buluşmasını, İlhan Çanakkale turunu, Kemal arka çanta çözümünü, Fahri WC’lerin uzaklığını paylaştı. Ben de maydanozun faydalarını.

10 buçukta tekrar ayaklandık. Turgay burada kaldı, arkadan gelecek olan gençler grubuna katılmak için. Bizse Akbaba, Dereseki üzerinden tırmanarak (%16’yı gördük) Riva otoyoluna çıktık.

Beykoz-Akbaba-Dereseki yolu çok keyifli. Ağaçlar arasından geçen, köy kahveleri, kahvaltı bahçeleri, İstanbul’un eski güzelliklerini yansıtan fazla bozulmamış yerler.

Otoyolla birlikte, sürat denemesi ve akrobasi gösterisi yapan motorcuların içine düştük. Biri gidiyor diğeri geliyor. Hem kafa ütülüyor hem de tehlike yaratıyorlar.

Alibahadır tarafları yemyeşil, atların koştuğu, ineklerin otladığı. Tepede leylekler daire çizmekte. Göçe mi hazırlanıyorlar, ama daha yeni gelmemişler miydi?

Riva öncesi son bir çıkış, sonra Milli Takım antrenman sahası yanından iniş ve derenin üzerinden geçip bozuk yollara giriş. Yani mahsus mu böyle bırakmışlar? Otantik olsun diye herhalde! Sarsıla sarsıla meydanına geldik. Saatler 12’yi , 45 km’yi ve 21,8 ˚C’yi gösteriyordu.

Gene bir açık oylama ile ne yapacağımıza karar verdik. Yorulmuş olanlar tepeye tırmanmayalım dediler, açıkmış olanlar lokanta göstermeye başladılar, tarih meraklıları kaleyi işaret ettiler. Ve oy çokluğu ile önce kale ziyaret edildi, sonra da lokanta.












































































































Riva Kalesi; Karadeniz’in Anadolu sahilinde, Riva (Rhebas ya da Irve) Deresi’nin Karadeniz’e döküldüğü noktada yer almaktadır. Boğazın Karadeniz tarafından girişi, kuzeye doğru çıkıldığında, Anadolufeneri’nden sonra yukarıya doğru kıvrılmakta ve ardı ardına sıralı burunlar, koylar ve adacıklar ile oldukça hareketli bir kıyı şeridi olarak uzanmaktadır.

‘Karadeniz Boğazı’ koridorunun bir miktar dışında kalan bu bölgede sınırı Elmas Burnu teşkil eder. Elmas Burnu’nun batısında Ömerli’den gelen Riva deresi denize akmaktadır. Elmas Burnu’nun kuzey rüzgârlarına karşı koruduğu Riva Deresi ağzında ise Riva Kalesi yer almaktadır.
Karadeniz’in Riva Kalesi’ne yakın yerlerindeki kıyı yerleşimleri gibi Riva yerleşiminin büyük olasılıkla Bizans döneminden önceye dayandığı düşünülmektedir. Boğaziçi’nin İlkçağ’daki topografyası hakkında önemli bilgiler veren Byzantion’lu Dionysios’un “Anaplous Bosporou” adlı kayıp kitabında “Rhebas” olarak bahsettiği derenin Karadeniz’in ağzı yanında aktığında ve dünyada ondan daha güzel bir akarsuyun olmadığından bahseder. Petrus Gyllius 1544-1548 ve 1550-1551 yılları arasında İstanbul’da bulunmuş, Dionysios’un risalesini karıştırarak Boğaziçi hakkında bir monografya kaleme almış ve kitap 1561’de basılmıştır. Gyllius, ziyareti esnasında buradaki Yunan köylülerinin yerleşimi “Rhebas” adıyla andıklarını, derenin ağzının küçük gemilerin demirlemesine uygun olduğunu aktarır.
1701 yılında İstanbul’a gelen Doğa Bilimci, Fransız asıllı Joseph Piton de Tournefort “A voyage into the Levant” adlı eserinde pek çok seyyah ve araştırmacı gibi Riva Kalesi’nden bahsetmektedir.
19. yy’da İstanbul’a gelen ve Avusturya Lisesi Müdürü iken Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü görevine getirilen Dr. Philipp Anton Dethier 1872-1873 yıllarında kaleme aldığı “Boğaziçi ve İstanbul” adlı kitabında; “Riva biraz ihmal edilmiş bir kale olup, Avrupa yakasındaki Kila gibi Asya’nın içlerinden Boğaz’a yapılacak bir saldırıyı püskürtmek amacıyla inşa edilmiş olmalıdır. Riva, Rhebas Deresi’nin suladığı olağanüstü güzellikteki bir vadinin sonundadır. Hemen kıyıda Kolone ya da Kromion (=Soğan) vardır. Doğal bazalt altıgen sütunları denize doğru yükselir ve insan elinden çıkmış bir sarayın kalıntılarını andırır. Bazı yerlerde yıkık bir kapının görüldüğüne inanılır.” diye bahsetmektedir.
Günümüzde getirdiği alüvyonlar ile Karadeniz’e kavuştuğu nokta dolmuş olan Riva Deresi geçmişte Karadeniz’den gelen gemilerin girmesine olanak sağlayan derinlikte olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle deniz yoluyla başlayabilecek saldırıların karadan ilerlemesini önlemek için bu kritik kavşak noktada bir tahkimat konuşlandırılmış olma ihtimalini güçlendirmektedir. Riva kalesi, Yoros Kalesi’ni Karadeniz’in doğusundan ve karadan gelecek akınlara karşı koruyan bir ön karakol işlevini görmektedir.
S. Eyice “Bizans Devrinde Boğaziçi” adlı eserinde günümüzde mevcut olan Riva Kalesi’nin bazı kaynaklarda Ceneviz yapısı olarak dönemlendirilmesine rağmen yapının mimari özelliklerinin 18. ve 19. yy özellikleri gösterdiğini belirtmektedir. Yapının kesme taş konstrüksiyon duvarları, yuvarlak kemerleri, geniş mahzenleri ve mazgalları ile Bizans yapısı olmadığı tespitinde bulunmaktadır.










Saray Lokantası (Riva), son gelişimizde yediğimiz, fiyatları acayip yükseltmiş. Her şey fazladan pahalı. Adam başı 17-18 liradan çıkıldı. Yenilen de öyle 2 kap, fazla değil. Buraya gelmeyiz bir daha. Sorduğunda da cevap hazır: sezon kısa, tuttuğumuzu öpüyoruz.

Bu arada Turgay’ın grubu da vasıl oldu. Bir kalabalıklar, 25-30 kişi. Nezaket gösterip yanımıza geldiler, tanıştık. En yaşlıları 28. Fokur fokurlar, tutamazsın.

Yemek sonrası bir Riva turu atıp dere kenarına indik (13.45). Ama ne görelim, sanki yer çokmuş gibi bir villa yığınına rastladık, amaniim. Düşünün, bir kamyon taşı bir yere dökün, nasıl üst üste yığılırlarsa villaların durumu da aynen. Bir de çok çatılı bir mimari seçmişler. Uzaktan baktığında V şeklinde bir yığın çatı görüyorsun, başka bir şey yok.

Riva’ya elveda. İndiğimizi tırmanıp Alibahadır’da bir mola (15.00). Sağdaki kahve, çaylar makul seviyeye indi, 50 krş. Bolca içtik. Yarım saat dinlendikten sonra bizi bekleyen iki tırmanışa doğru pedal basmaya başladık, Mahmutşevketpaşa ve Zerzevatçı rampaları. Firesiz burayı da geçip Görele’ye geldik. Ama Mete işini halledip dönememiş, pideci de kapalı olduğundan oy birliği ile devam kararı alınıp Çavuşbaşı’na doğru yöneldik.
Alibahadır-MŞP-Zerzevatçı-Görele-Çavuşbaşı yolları yeşillik, köy ve ormanlık içinden geçmekte. Otoyolun trafiğine ve gürültüsüne tercih edilmesi gerekli.

Kavacık trafiği tabii bizi alt üst etmeye yetti. Sağdan ani bir U dönüşü yapmak isteyen tecrübesiz şoför az kalsın Bülent’i indirecekti. Agresifçe arabasını süren sadist sürücü Firuzan’ı tedirgin etmeye yetti. Avare avare dolaşan yaya Fahri’yi görmeyip altına girecekti.

Dönercinin kuyruğu döner sevdalılarını umutsuzlandırınca A.Hisarı’na doğru bıraktık kendimizi. Kemal yolun ortasında ayrıldı. Sahilde, öğretmen evinde bir molayı Fahri’nin ağır muhalefetiyle Çengelköy’e bırakıp, 2 liradan içilen çaylarla eksik kalmış konuları değerlendirdik. Sonra ‘En Kahraman Rıdvan’lar olarak arabaların ortasından, sağından solundan geçerek Üsküdar’ı bulduk. Saatler 18.47, 87 km ve 21,6 ˚C’yi gösterirken. Tam 10 saat olmuş, bir daire çizmiştik.

Eminönü-Beşiktaş yolcuları kalmasın. Bülent, Fahri, Serhan ayrıldılar. Kadıköy yolcuları ise Harem üzerinden Moda yapıp Kızıltoprak’ta ayrıldılar. Cengiz trene, İlhan Fenerbahçe’ye doğru. Biz de bisileri arabaya yükleyip evin yolunu tuttuk. Benim saat Kızıltoprak’tan gidiş-geliş 99 km’yi gösteriyordu. Riva İstanbul için günü birlik güzel-keyifli bir rota.








































































































Not: Foto katkıları için Firuzan ve Cengiz'e teşekkürler.




















Riva Turu

(Kızıltoprak)-Üsküdar-Beykoz-Akbaba-Riva-Alibahadır-Mahmutşevketpaşa-Zerzevatçı-Görele-Çavuşbaşı-Kavacık-Anadalu Hisarı-Üsküdar-(Kızıltoprak)

Tur tarihi 5 Mayıs 2013
Kat edilen mesafe 97,21 km.
Ortalama hız 15 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 6 sa. 28 dk., dışarıda geçen süre 11 sa. 38 dk.
En yüksek sıcaklık 26 ˚C, en düşük 16 ˚C, ortalama 22,3 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 1997 m, kaybı (iniş) 1996 m.

Garmin yol bilgileri Riva 8+1

Tur bilgisi: Üsküdar Beykoz arası düz, sahil yolu, sabah tenha, akşam çok kalabalık. Beykoz-Akbaba-Dereseki hafif eğimli, Dereseki sonrası tırmanış. Köy ve orman içinden geçen. Riva otoyolu geniş güvenlik şeridi olan inişli çıkışlı bir yol. Riva-Alibahadır-Mahmutşevketpaşa düz arayol. MŞP ve Zerzevatçı sonrası 2 dik tırmanış. Görele-Çavuşbaşı orman içinden giden yol. Hafif inişli çıkışlı. Kavacık kalablık, trafik çok. Kavacık-A.Hisarı dik iniş. Yolların tümü asfalt kaplama.

Sahil yolu üzerinde çayevi var, boğaz tarifesi uyguluyorlar. Riva’da birkaç lokanta ve pideci var. Köylerde çayevi bol, köy tarifesi uyguluyorlar. MŞP’da ve Görele’de pideci var.


Bu bölgeye yapılmış diğer turlar Viva RivaRiva-Muhteşem Yedili

İlginizi çekebilir Poyraz AltılısıKısırkaya Yedilisi