12 Aralık 2014

OtluPeynir, Bir İstanbul Gezisi

Karaköy’den yola çıkıp Eminönü üzerinden Unkapanı kemerlerine varıp Siirt pazarında pideler ve çaylar eşliğinde kahvaltımızı ediyoruz. Otlu peynirimizi aldıktan sonra Zeyrek Camii’nin restorasyon çalışmalarını yerinde inceleyip Fatih Camii avlusundan geçerek, Karagümrük Çetesi’ne selamlarımızı sunup Sulukule’ye ulaşıyoruz. Mihrimah Camii’yi dıştan inceledikten sonra Edirnekapı’daki Kuş Pazarı ziyareti ve Tekfur Sarayı. Theodora’nın halkını selamladığı balkonun altından devam eden yolumuz Anemas Zindanları’ndan çıkan feryatlara kulaklarımızı tıkayarak Meryem Ana Ayazması’na varıyor. Buradaki kutsal sudan içtikten sonra Eyüp’te bir mola veriyoruz. Eyüp Sultan türbesinde adanan adaklar ve toplu kılınan öğle namazını takiben Silahtarağa üzerinden Kâğıthane’ye vasıl olup tünel heyecanını yaşayarak Dolmabahçe’de kendimizi buluyoruz. Burada, yolcu yoluna evli evine diyerek ayrılıyoruz... diye anons ettik ama nasıl oldu / olamadı, şimdi göreceğiz.

8 buçuk vapuruyla Karaköy’e geçerken bisikletçi bir arkadaşla tanıştık, İlker. Sırtında kocaman bir çanta, bagajın iki yanındaki Ortlieb’ler , taşarcasına dolu. Sandık ki uzun yola çıkıyor. Meğerse taşınıyormuş, Bahçelievler’e. 20 dk’lık sohbette hekim olduğunu, Haseki’de çalışmaya başlayacağını öğrendik. Datça’dan geliyormuş. Turcu, ABD’de eski eşiyle Seattle’dan Meksika’ya güzelce pedallamışlar. Bir günceleri varmış internette ama alan adının kirası ödenmeyince silinip gitmiş. Yazık, bunca emeğin bir çırpıda yok olması.  Gezi yazıları çok faydalı oluyor. Tura çıkmadan önce yaşanmış tecrübeler, yol durumu, kalınacak yerler... gibi bilgiler insanın çok işine yarıyor. Her zaman bilmediğim bir yere gideceksen başkalarının yaşadıklarını okurum.

Karaköy’den çıktık yola; Haldun, Serhan, Levent, Kamil ve Ali ile. Eminönü’nde Cenap dahil oldu, Unkapanı’nda Hasan. Olduk mu Dokuzlu, daldık Siirt Pazarı’na. Önce bakkala uğrayıp pidenin malzemelerini aldık; peynir, domates, biber ve yumurta. Levent bir de kavurma ekletti kendine. Serhan evden getirmişti kavurmasını. Anlaşılan çok istenen bir malzeme ‘kavurma’. Suriye’de dönere ‘çevirme’ diyorlar. Aslında ne matrak. Olumsuzluk da anlatabiliyor. Danışma, yani sen gidiyorsun danışmaya ama danışmaman isteniyor. Yapma, etme...

Sayıda yanlışlık yapınca 9 kişi sekiz pideyi paylaşıyoruz. Neyse ki pideler büyük, fazla fazla yetiyor. Adam başı 3 lira iyi değil mi pidelere, 10 liraya yiyemezsin buralarda bunu. Çaylar pidelerden pahalı, bardağı 1 lira.

Kahvaltı sonrası, daha önceki peynirci kapalı olunca daha daha öncekine gidiyoruz, Hacı Seyfioğulları. Otlu dışında Kurut da alıyoruz. Bilirsiniz bu peyniri. Yağsız sütten yapılan, yoğurt ya da yağı alınmış ayran çökeleğinin kurutulmuşu diyebiliriz. Kilosu 15 lira. Makarnanın üzerine çok yakışıyor. Çorbaya da iyi gider. Rendeyle ufalayıp, bolca döküyorsun. Tavsiye olunur. Bakalım Haldun ve Kamil beğendiler mi merak ediyorum.

Ama otlu peynir apayrı bir lezzet. Şöyle anlatılmış: Bu peynire has otlar –sirik ve heliz- Doğu Anadolu’nun sadece bazı yerlerinde yetişiyor. Işkın –yayla muzu-, kerenk –kenger-,tırşik, kıriş gibi otlar da ismini buraya geldiğimizde duyduklarımızdan… Yabani otları ve kökleri sıklıkla kullanıyor Siirtliler. (BohçamdaAnadolu)

Kurut

Otlu Peynir












Zeyrek Camii’nin restorasyon çalışmaları herhalde bitmeyecek, öyle görünüyor. Zaten UNESCO tarafından tanınan süreyi bile son dakikada yakaladılar. Yoksa elden gidecekti burası. Tempomuz “aheste çek kürekleri mehtap uyanmasın” durumu.

Yolumuza devam ediyoruz. Hava nasıl bir sürpriz yaptı bilemezsiniz. Hani lokum derler ya, aynen. Güneşli, rüzgarsız... müthiş. Levent haklı çıktı. Anlaşılan yukarıyla iletişimde. Acaba kim kime uyuyor. Belki de yukarısı Levent’e uyuyordur. Kim bilir? Zaten aramızda en renkli o. Hani “Bulgaria” diye bağıran da çıkacaktır. İddia ediyorum J Ben de ilerisiyle iletişimdeyim. Gaipten sesler...

Fatih At Pazarı. Burası için İslamcıların Cihangir’i denilmekte. Alkol yok, şerbet var. Bu hale gelmeden önce oto tamircileri varmış. Sonra kurulan bir dernek ve Fatih Belediyesi’nin çevre düzenlemesiyle bugün kafelerin, nargilecilerin toplandığı bir mekan olmuş. İlk hâli şimdikinden çok büyükmüş. Saraçhane’den Fatih Meydanı’na kadar uzanırmış bu küçük meydan. Bizans zamanında sığır pazarıyken fetihten sonra at pazarı hâline gelmiş. At ve süvariliğe dair ne kadar sanat varsa hepsini içinde toplamış bu küçük pazar. Semerciler, mutaflar, nalbantlar, arabacı dükkânları... Düşünün yani tam 170 ahır varmış meydanda. Hatta Pertev Paşa tarafından Mimar Sinan’a yaptırılan, İstanbul’a gelen sipahilerin indikleri bir kervansaray bile mevcutmuş. Tabii bugün ondan hiçbir eser kalmamış. Bir de meydanın tam ortasında Abdülmecid Han’ın yaptırdığı dört taraflı meydan çeşmesi varmış; ama bugün onu da bulana aşk olsun. Atpazarı’nın biraz yukarısında bir de dua meydanı varmış ki her sabah dükkânlar açılmazdan evvel esnaf ve ahaliden bazısı gelir, mahalle camiinin imamı güzel bir dua okur, ondan sonra dükkanlar birer ikişer açılmaya, atlar öteye beriye götürülmeye, pazar hareketlenmeye başlarmış. Atpazarı, Fatih ve çevresini yok eden büyük yangınların hemen hepsinde yanmış ve yangınlardan geriye pek bir şey kalmamış. Bakiyeyi ben sayayım isterseniz: Küçük bir meydan, ortasında iki ağaç ve etrafında irili ufaklı kafeteryalar. (Aksiyon)

Burası, özellikle süvarimizin ilgisini çok çekiyor. Tabii sadece o değil, hepimiz heykelin etrafına toplanıp resim çektiriyoruz. Ben yetişene kadar otomatik resmi çekiyor. Sadece pantolonum gözükmekte. Beni pantolonumdan da tanırsınız, biliyorum.

Fatih Camii’de de tahta perdelerle ayrılmış bir bölümde inşaat faaliyetleri sürmekte. Biz mollaların yanından geçerken onlar da “kocaman adamlar bisiklete binmiş” diye bizi süzmekteler. Yolumuz ilerledikçe Cenap’ın da anıları tazelenmekte. Çocukluğu buralarda geçmiş. Hatta Türkan Şoray bile Fatihliymiş. Eski Fatih ile Yeni Fatih farkı? Bk: Fatih Belediyesi’nde skandal yolsuzluk belgelendi! 1,5 milyon dolar karşılığında imar izni... (Karşı)

Çarşı-pazar-dükkanlar arsından geçen yolumuz Nişanca Mehmet Paşa Cami’ne gelince Cenap’ın gözleri parlıyor. Eski evi, incir ağacı, çeşme, bakır kaplar...  zaman 60 yıl geriye gidiyor. Anılar canlanıyor. Çok güzel bir duygudur bu. Her şey gözünüzün önüne gelir. Bir film şeridi gibi akar.

Karagümrük Çetesi’ni selamlayamıyoruz, hapistelermiş. Es geçip Sulukule yolunu tutuyoruz. Hello, havaryu, vatsyurneym... Sulukule gerçekten sulandırılmış. Eskileri atıp yenilerini koymak istediler, Suriyeli zenginlerin dışında kimse gelmedi. Etraf satılık-kiralık ilanlarıyla dolu.

Mihrimah Camii’ye dıştan bir bakış atıp Edirnekapı surlarının dibinden Kuş Pazarı’na ulaştık. Amma kalabalık ha.. ne de çok kuş meraklısı varmış. Hepsi güvercin mi bunların? Girişte bilet kesiyorlar. Girmedik tabii. Şöyle dıştan bakıp bir Bizans sarayı olan Bleherna Sarayı’ndan kalan tek bölüm olan Tekfur Sarayı’nın dibinde bir aile fotografı alıp Theodora’yı aradık. Ama balkonu kapatmışlar. Çok fazla konuşuyormuş, konuştuklarını da yerine getirmiyormuş. Ona inanmayan halk artık gelmez olmuş. O da tek başına kalınca balkonu kapatmışlar, örmüşler ki bir daha çıkıp konuşmasın.

Şimdi biraz bölgeye ait tarihi bilgiler edinelim. İstanbul’u 19,5 kilometrelik bir hat boyunca çepeçevre saran surları ve kapıları var.

Altından su geçen kapı: Sulukule Kapısı
Ortaçağ’da her kalenin bir su kulesi bulunurdu. Dışarıdan şehre giren suyun surlardan geçişi bu kule aracılığıyla sağlanırdı zira. Suyun gireceği yerden insandan girebileceği için bu geçişin emniyetli olmasına özellikle dikkat edilirdi. Bu emniyeti sağlayan su kulesi burada bulunduğu için kapı, Sulukule Kapısı olarak adlandırıldı.

Sulukule Kapısı, en erken dönem açılan kapılardan ama zamanla küçültülmüş. Hem sivil hem de askeri bir kapıydı. Kapı üzerinde bulunan haç kabartması özellikle dikkate değerdir.

İstanbul’u Edirne’ye açan kapı: Edirnekapı
Sulukule Kapısı’ndan birkaç yüz metre yukarıda bulunan Edirnekapı, yedi tepeli İstanbul’un 6. tepesi olup en yüksek tepesidir. Tam 76 metre. Taksim Meydanı’nın yüksekliğinin yaklaşık 90 metre olduğunu düşünürsek yedi tepeli İstanbul’un tepelerinin hal-i pür melalini tam anlamıyla anlamış oluruz.
Kapı, adını Edirne yolu üzerinde bulunmasından alıyor. Altınkapı’dan sonraki en önemli kapı budur. Kimi Bizans imparatorları bu kapıyı kullanarak sefere çıkmışlardı. Hatta Osmanlı padişahları da Eyüp’te kılıç kuşandıktan sonra bu kapıdan İstanbul’a giriyorlardı.

Neden eğri olduğu belli olmayan kapı: Eğrikapı
Eğrikapı’nın adının nereden geldiği sorusu tartışmalı bir sorudur. Lakin, Şeyh’ül Seyyah Evliya Çelebi’ye sorarsanız, fetihten sonra bu civara Eğirdir’den gelen bir grup göçmen yerleştirildiği içindir der; aynı dönemin seyyahı ve tarihçisi olan Eremya Çelebi’ye sorarsanız, kapının iki kanadının tam  karşılıklı olmamasından dolayı kapıya bu ad verilmiştir; modern Evliya Çelebi olarak kabul edilen John Frelly’e sorarsanız, kapıya giden dar yolun eğriliğinden almıştır. Rivayetler muhtelif. (BirİstanbulHayali)

Geceden ıslanmış yollar daha kurumamış. Parke taşlar da bayağı kaygan. Dikkatlice bayır aşağı iniyoruz. Ağır ağır alacaksın bu yolları. Etrafa baka baka Eğrikapı’yı geçip Anemas Zindanları’na geliyoruz. Anemas aslında Arap kökenli bir Bizans komutanı olduğunu ve burada tutsak edilmesi nedeniyle zindanın onun adıyla anıldığını biliyoruz. Birçok tarihi filmde mekan olarak kullanılan zindanı, restorasyon çalışması yapıldığından gezmek mümkün değil (bu nedenle feryatları duyamıyoruz). Ama isterseniz arkasındaki Kazasker İvaz Efendi Camii’yi gezebilirsiniz. Bu da Sinan’ın eseri. 1585 tarihli bu yapı zamanında külliye halinde imiş, bugün sadece cami ve çeşme kalmış. (Vikipedi)

Kazasker İvaz Efendi Camii





















Meryem Ana Ayazması geçerken sıkça uğradığımız bir mekan. Papazı hoş sohbet,  güleryüzlü, keyifli bir insan. Her gelişimizde usanmadan sıkılmadan buranın tarihçesini anlatır. Kimse susamadığından kutsal sudan içmeden ayrılıyor Eyüp’e yöneliyoruz. Kahvede verilen bol sohbetli molada Cenap ve Levent fuarda gördükleri e-bisikleti anlatıyorlar. 3 bin liraya çıkmış. Okul projesi. Önden çekişli ve %12 eğim tırmanabiliyormuş. Menzili de 100 km. Hiç de fena değil. Kamil ise falımıza bakarak dağları tepeleri aşan bir yolculuğun müjdesini veriyor. Allah mı söyletti acaba...? Baharda düşeceğiz yollara.


E-Bisiklet













Kağıthane tüneli için olumsuzluklar duyunca (geçen bisikletlilere anons yapılmış “alırız elinizden, çıkın” diye), saatler de daha erken, fazla da yol yapılmadı, hava da güzel... ne edelim diye düşünürken Hasan, İBB’nin fidanlığı önerisi kabul görüyor. Onun rehberliğinde Alibeyköy’e doğru pedal çeviriyoruz (Eyüp Sultan’da kimsenin adağı olmayıp öğle namazını da kılmak istemeyince transit geçtik).

Haliç kıyısından devamla, Alibeyköy’ün yeni trafik düzeninden, yer yer elle atlatarak bu kocaman fidanlığa vardık. Bir zamanlar eve kaktüs ararken buraya gelmiş o muhteşem kaktüslerin karşısında hayranlığımızı gizleyememiştik. Az kalsın alıyorduk ama sonra eve çok büyük gelecek diye başka yerden küçüğünü aldık. Ama sanki o çiçek, veya çok benzeyenini gene gördük. Bahçede ise daha çokları vardı. Ali evi unutmuyor, hanımına çiçek alıyor.

İBB’nin ikramı karadut çayı eşliğinde havuz gazetesi Sabah’ın etrafta bolca görüldüğü kafeteryasında dinlenip dönüş yolunu tuttuk. Burada yavaş yavaş ayrılanlar oldu. İlkin Ali, sonra Hasan. Evlerine çok yakındık. Biz de Eyüp üzerinden Balat (içilen salep, ama 9 liraya çıkarmış yeni sahibi), Fener, Cibali ve Eminönü. Burada bir trafik ki sormayın. Bereket tıkalı olduğundan yavaşlamışlar-hatta durmuş olduklarından aralarından slalomlayarak, Cenap’ı Sarayburnu’na yolcu edip, Karaköy’den Kadıköy ekibi olarak ayrılıp, Beşiktaş-Yeniköy ekibine veda ettik.

Km olarak uzun olmayan, ama keyfine doyum olamayacak güzellikte yerlerden geçen, lokum gibi bir hava, sıcak bir sohbet... daha ne olsun?






















OtluPeynir Gezisi: Karaköy-Eminönü-Unkapanı-Fatih-Karagümrük-Sulukule-Edirnekapı-Eğrikapı-Balat-Eyüp-Alibeyköy-Eyüp-Balat-Cibali-Eminönü-Karaköy

Tur tarihi: 7 Aralık 2014
Kat edilen mesafe: 38,29 km.
Ortalama hız: 9,1 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 4 sa. 11 dk., dışarıda geçen süre 8 sa. 40 dk.
En yüksek sıcaklık 28 °C, en düşük 16 °C, ortalama 18,3 °C 
İrtifa kazancı (çıkış) 516 m; kaybı (iniş) 499 m.

Garmin yol bilgisi Otlupeynir
















































 


Foto katkıları için Haldun, Ali, Levent ve Cenap’a teşekkürler.


Haydoy’a yapılan bağışlar için tekrar teşekkürler.




Bu bölgeye yapılmış geziler Eyüp'e doğru bir gezi, Alibeyköy’ün Kaktüsler



İlginizi çekebilir Keşif gezisi: Olimpiyat Stadı,  PiyerLotiGezisi