12 Haziran 2016

[bisikletle]Türkiye: Güney (Nallıhan-Beypazarı)

14 Mayıs 2016, Cumartesi / Nallıhan – Beypazarı, 71 km. (5. gün)

Turun rotasında değişiklik yaptım. Fethiye sonrası Bodrum-Muğla yolunu 2x pedallamıştım. Aynısını tekrarlamak istemedim, vazgeçtim. Bu durumda Antalya-Fethiye kısmını da bir başka sefere bıraktım. O zaman çadır gerekmiyor, çünkü oralarda kullanacaktım. Bir başka değişiklik de Mihalıççık’ta oldu. Kime söyledimse, “fena tırmanış”, “nasıl yapacaksın?” lafını işittim. Kamyon şoförü “inerken balataları bitiriyor, çıkarken depoyu boşaltıyor” diye dert yandı. Herhalde bir bildikleri vardır dedim. Evet 25-30 km’lik bir çıkış görüyordum da bu kadar beter olduğunu düşünmedim. Bu nedenle yönümü Beypazarı’na çevirdim. Ankara üzerinden Polatlı ve oradan ineceğim güneye.

Kargo şirketi yok Nallıhan’da. PTT ise cumartesi kapalı. Çadırı yollamanın bir yolunu bulmam lazım. Dün yemek yediğim hanımdan rica etsem, karşı ödemeli yollayabilir mi, yapar mı?

Sabah ÖE’de kahvaltımı edip Hamide Hanım’ın lokantasına geliyorum. Daha açmamış. Halbuki 8 buçukta açıyorum diyordu. Cepten arıyorum, “yoldayım geliyorum”. Ricamı kırmıyor, kargomu teslim alıyor. Nallıhan’dan ayrılış 10’da. Güzel bir gün olacağa benziyor. Kolları çıkartıp yelekle devam ediyorum. 2,5 kg çadırın da eksilmesi iyi oldu. Aslında malzemeleri hafifletmem lazım. BS çok ağır. Onun yerine tablet üzerinden yazmak, fotoları boşaltmak-yüklemek vs işlerini yapar hale gelmeliyim. Şu bulut olayına gireceğim.

Yokuşun sonunda sağ-sol yol ayırımı geliyor. Eskişehir diye sağa sapıyorum. Yol birazdan yükseliyor. Kafamda sanki inişe geçmem gerekirdi diye bir bilgi var. Biraz tereddüt içindeyim. Yanımdan geçenler de çok hızlı. Durdurmak imkansız. Ama çaresiz birine el ediyorum. Haklıymışım, yanlış yoldayım. Hadi gerisingeri dön. Bir 6 km yanlış gittik!

Şimdi doğru yoldayım. Beypazarı 58 km. Bu yol aynı zamanda Ankara yolu. Ve Mihalıççık ayrımı. Biraz sapağa girip gene de haritadan durum kontrolü. Geçen 2 arabayla durum değerlendirmesi. İlki gidersin diyor, 2’ncisi rampaya dikkat çekiyor. Zaten yarı tereddütteyim. Vaz geçip dönüyor, Beypazarı’na yöneliyorum.

Fazla trafik yok. Arabalar bana karşı, kamyonlar benden yana (yöndeler). Yol iyi, güvenlik şeridi var. Hafif inişli çıkışlı. Aslında her zaman dümdüz yoldan daha iyi. Dümdüzde sürekli pedal çevirmen gerek, o da bir süre sonra çok yoruyor, kaideyi ağrıtıyor. [e], 22. km’de ilk çentik bitiyor.

Bir şarkı, günlerdir kafamda, mırıldana mırıldana sıkıldım ama başka da bir şey dolanamıyor dilime. Kurt Maloo’dan Devil’s Ball. Bilirsiniz, 80’lerin 2’nci yarısında Double diye bir grup vardı, Captain Of Her Heart parçasıyla sükse yapmışlardı. İşte o ikiliden biri Maloo.

Hatırlamanız için,

Bu güzelim coğrafyada çöp yığını görmek çok üzüyor insanı. Maalesef şu işi çözemediler. Yakarak yok etmeye çalışıyorlar. Hem duman, hem geride bıraktığı atık! Hiç mi hiç olmuyor. Böyle mırıldana mırıldana, düşüne düşüne tekerler dönerken geçip giden arabalara dikkatlice bakıyorum; kayboluyorsa iniş var, seviniyorum. Yok uzun süre gözüküyor ise, ya yol düz, ya da yükseliyor demektir. Tabii ki sevinmiyorum. Olmayacak bir dünya hayal ediyorum, sürekli inişi olan :))

Güvenlik şeridi bitti, neyse ki, özellikle kamyonlar mesafeli geçmekte. Ancak yolun durumu bozuk, yama üzerine yama yapılmış. Sarsılarak ilerliyorum. Yolun karşısındaki çobanla selamlaşıyor, bir iki kare alıyorum. Keçileri harika. Ne de çokmuş. Gelincikler yolun sağına soluna serpilmiş, mor dikenler ayrı güzel. Daha çayırlar sararmamış..., ama şimdi farklı bir yere geldim. Değişik yüzey şekilleri var. Burası bir gezegen gibi. Uzay filmlerinde gördüğümüz başka bir dünya. Toprağın rengi yeşil, kırmızı... Çeşitli madenler olmalı burada. Uzay gemisindeyim ve bir gezegene inişe geçtim. Tepeden süzülerek kayıyor bisikletim. Bir su birikintisi. Baraj mı?

... Houston Uzay Merkezi’nden sürekli şu anons yapılıyordu:
- “Houston, Apollo 8’i arıyor. Houston, Apollo 8’i arıyor... Apollo 8 yanıt ver..."
... sonunda Apollo 8 astronotlarından James A. Lovell jr.’in sesi duyuldu: "Merkez. Burası Apollo 8. Uçan daireler. Kaç tane mi? Bilmiyorum. Belki 5. Çok heyecanlıyım..."
- Houston: "Kahrolsun, Lovell neler söylüyorsun?!!!..." Tam bu anda canlı yayın tekrar kesiliyor...

Sarıyar Barajı (Hasan Polatkan Barajı) Nallıhan'nın Sarıyar mahallesinde olup, Sakarya Nehri üzerinde 1951-1956 yılları arasında inşa edilmiş hidroelektrik enerji üretimi amaçlı bir barajdır.

Feci bir iniş. Yol da yamalı. Dikkatlice çekim yapıyorum. Bana Suriye’de gittiğimiz bir yolu hatırlatıyor. Orada da böyle uzayımsı bir coğrafyada bazı sanayi tesisleri, ama sanki eski bir teknolojinin kalıntıları gibi bir durum vardı.

Geldim Nallıhan Kuş Cennetine. Binaya giriyorum. Sanki bitmemiş bir havada. Kapıda karşılayan kişi ile başlayan sohbet. Samimi, cana yakın, Emrah Bey. Hem yol, hem bisiklet, hem burası üzerine konuşuyoruz. 4 km ileride Çayırhan köyünden içeri girince göl kenarında hem çay bahçesi hem konaklayacak otel mevcutmuş. Şiddetle methediyor. Bir de Juliopolis’deki mezarları.

Juliopolis Nekropol Buluntuları. Ankara–Nallıhan İlçesi, Çayırhan Beldesi, Gülşehri Mevkii’nde 2009 yılında Anadolu Medeniyetleri Müzesince başlatılmış olan Roma Dönemi Nekropol (Mezarlık) kazıları önemli keşiflere sahne olmuştur.
   
Kurtarma kazısı olarak başlamış bu çalışma sayesinde, yerleşim yeri tam olarak belirlenmemiş bir kentin varlığı ortaya çıktı. Kazılar sırasında bulduğumuz, ölülerin ağzına konulan sikkelerin çoğunluğunun Juliopolis basımlı olması, Bithynia Bölgesinin Juliopolis antik kentinin nekropolünü kazılmış olduğu belirlenmiştir.

Antik kaynaklar ve son yıllarda bu bölgede yapılmış yüzey araştırmaları Juliopolis antik kentini, Nallıhan İlçesi, Çayırhan Beldesi, Gülşehri  Mevkii yakınlarına lokalize etmekteydi. Kent, Sakarya Nehri (Sangarius) ve Aladağ Çayının (Skopas) birleştiği bir yerde, eski Sarıyar Köyündeydi. Sarıyar Köyü 1950 yıllarında Sarıyar Baraj Gölü altında kalmıştır. Gülşehri Nekropol alanı baraj gölünün kuzey kıyısındaki kalker kayalık üzerinde bulunmaktadır. Kayıp kent Juliopolis (Sarıyar Köyü) bu alana 3-4 km uzaklıktadır.

Antik kaynaklar, Juliopolis kentinin, Frig Döneminde Gordiokome isimli bir köy olarak kurulmuş olduğundan bahseder. Augustus Döneminde (MÖ 27 - MS 14) Kleon isimli zengin ve yerli bir haydut lideri bu köyün ismini ünlü Julius Caesar’a atfen Juliopolis olarak değiştirerek kent statüsüne kavuşturmuştur.

Juliopolis-İmparator Elagabalus ve karısı Julia Paula, 
betimli, altın-cameo kolye sarkacı













Terasa çıkıp dürbünle kuşları dikizlemece. Ağaçlarda sürüyle var. Bir de havada devamlı gidip gelenler. Meğer bunlar barajın diğer ucuna uçup balık avlıyor, yavrularına getiriyorlarmış.

Metin Bey’den çay ikramı. Nedense kendi içmiyor. “Evde de hiç içmem ama ikramı severim” diye açıklıyor. Burada alüminyum ve kömür çıkıyormuş. Zaten termik santral de varmış yakında. Oldukça da büyükmüş. Ziyaretçileri var. “Bugün cumartesi olması sebebiyle fazlaca. Haftaya bir foto safari olacak, 2 günlük. Ödül de veriyoruz” diyor. Onun hazırlık telaşındalarmış.










Nallıhan Davutoğlan Kuş Cenneti. Tarihi İpek Yolu üzerinde Sakarya Nehri havzası üzerinde bulunan ve 1994 yılında koruma altına alınan Nallıhan Kuş Cenneti; 425 hektar genişliğinde,179’dan fazla kuş türünün yaşadığı, ürettiği yaban hayatı koruma alanıdır. İstanbul ve Çanakkale Boğazlarından gelen kuş göç yolu üzerinde bulunan bu alan, ilkbaharda ve sonbaharda göç eden kuşların beslenmeleri, dinlenmeleri, barınmaları ve bazı türlerin de üremeleri için uğrak yeridir. İç Anadolu’nun en önemli sulak alanlarındandır.

Değişik jeolojik yapısı ile ilgi çeken alan, çökelme ortamının özelliklerini yansıtan sarı, kahve ve kırmızımsı tabakaların üst üste tekrarlanması ile görsel açıdan da üstün bir peyzaj güzelliğine sahiptir. Sulak çamur düzlükleri, ağaçlık, bozkır ve kayalık alanları, pek çok türün beslenip, barınmasına fırsat vermektedir. Soyu tehlikede bulunan kara leylek, Davutoğlan Kuş Cennetinde ürer. Türkiye’de yaşayan 6 balıkçıl türünün 5’i bu bölgede yaşar. Kara Çaylak, Akkuyruklu Kartal, Gökdoğan, Kuzgun, Kırmızı Gagalı, Dar Karpası bu bölgede görülür. Bir yıl boyunca, burada 10 tür yırtıcı kuş, 5 tür baykuş, 35 tür su kuşu, 80 tür ötücü kuş görülür. Haziran’da 3 bin leylek, 150 kara leylek, kışın 3 bin angut kuşu yaşar.

Sulak alanlar kuşlar için çok önemli bölgeler. Bu bölgelerin önemini çok anlamadığımız ortada. Çok önemli olan bu sulak alanları bir bir kurutuyoruz. Kuşlar, çok obur hayvanlardır. Ağırlıklarının çok üstünde böcek yiyebilirler. Çok fazla sayıda tarım zararlısını besin yolu ile tüketirler. Besin zincirinden kuşlar azaldıkça zararlılar artacak ve zararlılara karşı ilaç kullanılarak bu dünya zehirlenecektir.

Buraya gelmeden suyum bitmişti, ayrılmadan sağdaki çeşmeden her 2 matarayı da doldurdum. Bu yollarda fazla su yok. Benzinci de yok. Yol yapımı var. Karşı şeride geçiriyorlar bizi. Ve uzakta, anlatılan o dev termik santral. Bu nedir böyle? Gürültülü bir şekilde çalışıyor. Baca tütmekte. Kömür bandının altından geçiyorum. Bir başka film setindeyim bu sefer. Dev canavarların her şeyi yuttuğu bir dünya.

Yol çok da düz, arada dalgalanması iyi. Bir benzinci solda. Off be nihayet (yolda hiç yoktu)! Mola verip biraz kalan malzemeyle karnımı doyurayım. Çay var mıdır?. Hazır durmuşken ÖE’yi arayayım. Yer yok! Bana bir otel öneriyorlar, 65 lira, O.K.

Az kaldı Beypazarı’na. [e], 65. km’deyim ve 3. çentik gidiyor. Kaldı 2 tane. Ve Beypazarı. Girişte yeni yerleşimler, ruhsuz binalar. Fakat merkez keyifli. Vatandaşa kalacak hesaplı yer soruyorum. Konaklara git daha ucuzdur diyor ve bir yön tarif ediyor.








Çakır Hafızların Konağı, üst katta bir oda 50 TL. İndirim yok. Hafta sonuna denk gelmem bu açıdan iyi olmadı. Yüksek fiyat. Yerleşiyorum. Dolap içindeki banyoda yıkanıp-giyinip çarşısına iniyorum. Çok kalabalık sokaklar. Fazla insan var. Ama güzel bir yer. Otantikliği Göynük’ten daha güzel. Yiyecek-içecek, hediyelik eşya bolca. Papatyadan taçlar kadınların başında. Beypazarı sodası bolca içiyorum. Yaşayan Müze’ye giriyorum, 6 TL. Eski günlerdeki konak yaşamı ve kültürü anlatılıyor rehberlerce. İyi hazırlanmışlar. Şamanizm’den, Tasavvuf‘tan söz ediliyor. Oda oda dolaşarak Hacivat Karagöz, ebru sanatı, ahşap baskı, kurşun dökme... 19’unda, yani 5 gün sonra “Yaşayan Köy-Anadolu Açık Hava Müzesi” isimli projenin açılışı varmış. Güzel geliyor anlattıkları kulağa. İyi bir yerden yakalamışlar. Kafelerinde Osmanlı şerbeti içiyorum, bardağı 3 TL. Sonra gene sokaklarda dolanıp otellerden fiyat alıyorum. Bir de aynı biletle girilen Hamam Müzesi’ni ziyaret edip karnımı doyuracak yer peşindeyim. Taş Mektep Restoran denilen, çok tavsiye edilen yerde her şey etli, es geçiyorum. Gözleme de yemek istemiyorum. Sağda bir lokanta, kuruya kemik suyu katmış, olmuyor :(( Tavsiye üzerine Has Değirmencioğlu Lokantası’nda nohut+az bulgur+az koyun yoğurdu+çoban salata+(ikram turşu ve isteğim üzerine soğan)+su=14,50 TL. Yemeklerim genelde 15 civarı, bir tek dün Nallıhan’da 20 tuttu.


Burası havuç diyarı. Her yıl haziran ayının ilk haftasında düzenlenen Uluslararası Beypazarı ve Yöresi Festivali’nde gösteriler ve konserler verilip, yöresel yemekler ve tatlılar tadılmakta olduğu anlatılıyor. Biraz daha dolanıp soda ve sade kahve sonrası odaya dönüyorum.

Beypazarı. Osmanlı Devleti'nin toprak rejimi ve askeri sisteminin bel kemiğini oluşturan tımarlı sipahi merkezlerinden birisi olan Beypazarı, yöredeki sipahi beyine ve ticari, ekonomik hayatın yoğunluğuna istinaden Beğ Bazarı diye adlandırılmıştır.

Beypazarı, Roma döneminde, İstanbul'u Ankara ve Bağdat'a bağlayan önemli büyük tarihi geçit yolları üzerinde bulunmaktaydı. Bilinen ilk adı "kaya doruğu ülkesi" anlamına gelen Lagania idi ve Bizans İmparatorluğu'nun piskoposluk merkeziydi. MS 491-518 yılları arasında hüküm süren Doğu Roma (Bizans) İmparatoru Anastasios'un ziyaretine atfen şehrin adı, Lagania - Anastasiopolis (Anastasios Kenti) olarak değiştirildi.

Beypazarı, konakları ile meşhurdur. Genellikle iki ya da üç katlı olan konaklar yapılırken işlevsel ve kültürel detaylarla bezenmişlerdir. Bu evler zemin katları taş, üst katları ahşap iskelet içine ahşap veya kerpiç dolgu sistemi kullanılarak inşa edilmiş.

Yıllar boyu gümüşü, bakırı, demiri, deriyi, ipeği işleyen Beypazarı halkı bu sanatlardan geçimini sağlamaya devam ediyor. Günlük yaşamın bir parçası olarak karşımıza çıkan el emeği göz nuru ürünler yalnızca turistlere hitap etsinler diye işlenmemekte; aynı zamanda, yöre halkının ihtiyaçlarına cevap vererek bir gelir kaynağı teşkil etmekte. Beypazarı, kültürü ve geleneklerini yaşatan, kendini bu işe adamış el sanatı ustalarıyla el sanatları tezgâhları turistik ve yaşamsal anlamda büyük önem taşımaya devam ediyor. Telkâri, Dokumacılık, Yemenicilik Bindallı - El İşlemeleri, Dövme, Bakırcılık, Demircilik, Semercilik, Saraçlık başlıcaları.

O.K. tek 90-, çift 120-











Nallıhan-Davutoğlan–Beypazarı

Tur tarihi: 14 Mayıs 2016
Kat edilen mesafe: 71,28 km.
Ortalama hız: 11,6  km/sa.
Bisiklete biniş süresi 4 sa. 16 dk., dışarıda geçen süre 6 sa. 10 dk.  
En yüksek sıcaklık 33 ˚C, en düşük 21 ˚C, ortalama 29,2 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 1007 m, kaybı (iniş) 936 m.
En düşük irtifa 469 m., en yüksek 738 m.

Garmin yol bilgileri Nallıhan–Beypazarı


Tur bilgisi: İnişli çıkışlı bir rota. 620 m’den başlayıp, en yüksek 733 m olan, en düşük 481 m’ye inen ve tekrar 683 m’de sonlanan. Çok uzun tırmanışların olmadığı, kısa mesafelerde kısa yüksekliklerin çıkılıp inildiği bir yol.

Çakır Hafızların Konağı 0312-7632977 / 0536-6156216
Beypazarı ÖE 0312-7631135




























Beypazarı 










Yaşayan Müze, Beypazarı


Yaşayan Müze, Beypazarı







Has Değirmencioğlu, Beypazarı


Beypazarı by night

     




















































6. gün (devamı) Beypazarı–Ayaş-Ankara – 4. gün (öncesi) Göynük–Nallıhan