22 Haziran 2016

[bisikletle]Türkiye: Güney (Şarkikaraağaç-Beyşehir)

26 Mayıs 2016, Perşembe / Şarkikaraağaç – Beyşehir, 59 km. (17. gün)

Erken kalkıp hazırlığımı tamamladım. ÖE’de çay ocağı oldukça geç faaliyete geçiyormuş. Ben de Hüseyin Bey ve Memiş Bey’e veda ederek yakındaki, dün oturduğum çınar altına gidiyorum. Ama Çınaraltı da çayı hazırlamamış. Halbuki saat de öyle erken değil, 8 buçuğa geliyor. Neyse beni daha ileride küçük bir çay ocağına yönlendiriyorlar ve kahvaltımı burada ediyorum, yanımdaki peynir+pide+domatesle. Çaylar 50 krş. Etrafta dolaşan küçük kızla da sohbet ediyoruz. Önce biraz çekingen davranıyor ama sonra ışıklı ayakkabılarını bile bana gösteriyor :))

Şarkikaraağaç’tan ayrılışım 9 gibi. Yolum Beyşehir’e gidecek. Öyle 55 km gibi bir mesafe. Hava güneşli, bulutlar da var ama güzel. Yağmur olur mu? Vakitlice, oyalanmadan varayım en iyisi. Sabahın erken saatinde gene de TIR’lar geçmekte. Neyse ki mesafeyi açıyorlar. Yol genelde düz olacak. Ama küçük bir yükseliş var, 100 metre kadar. Sessizlik çok keyifli. Etraf güzel. Arada sürüsünü otlatan çobanı, tarlada çalışanları görmekteyim. Aslında bu tarla işi de hiç kolay olmasa. Tüm gün iki büklüm çalışmak. Belleri ne oluyordur insanların?

Bu bölge 1150 m rakımlarda. Hüyük ayrımı da geliyor. Rotayı değiştirmeseydim buradan inecektim. Fele’de balık lokantası ve karşısında çay olduğunu yazan bir yer var. Su için çeşme de var önünde. Bölgede uçuşan, gözlüğe kaska çarpan, çarptıkça da ses çıkartan, saç aralarına giren bir şeyler var. Oldukça da fazlalar. Ağzını açsan yandın, dolacaklar.

Kireli mahallesine geldim (10.15). Burası Hüyük’ün mahallesiymiş. Köyler artık mahalle oldu. Yolun yarısı bitti. Bir mola, bir de ÖE için yer ayırtayım diye duruyorum. Kahvede, masadakilerle selamlaşıp yanlarına oturdum. Tabii nereden nereye gittiğimi anlatıp biraz da burayla ilgili sorunları onlardan dinleyip çay eşliğinde sohbetteyiz. Dertliler. “Hüyük buranın yarısı bile değil, bizi oraya bağladılar. Halbuki bizim sanayimiz ve tarımımız var. Mecburen ilçe olduğundan gidiyoruz ama yanlış yaptılar” diyorlar. Çilek, nohut, elma burada bol, bir de tuğla fabrikaları var.

Beyşehir ÖE’de yer yok. Az yatakları daimi oturan öğretmenler tarafından kapatılmış. Biraz kafam karışıyor, yer durumlarının bu kadar kısıtlı olduğunu tahmin etmiyordum. Şimdi otel veya Seydişehir’e devam mı edeyim diye düşünerek pedal basıyorum. Bir 34 km daha eklenir devam edersem.

Hafif bir tepe çıktıktan sonra sağımda uzakta göl de açık mavi turkuaz rengiyle parlamakta. Göller Bölgesi turumuzda karşı kıyıdan gitmiştik, çok güzel o taraf, hatta bu taraftan daha güzel, çünkü bu kadar araç geçmiyor. Göl çevresi 1993’den beri Milli Park statüsünde. Üzerinde 33 irili ufaklı ada var. En büyüğü Mana Adası. Üzerindeki Mana Köyü’nde Yörükler yaşar.

İyi bir tempo yakaladım, yol da hafif iniş, yağ gibi kayıyor velespit. Desteğe de gerek kalmıyor. Sağımda Torku’nun ağaçlandırma alanı var. Son zamanlarda Torku’nun amma çok ürünü çıktı; dondurulmuş gıda, süt ürünleri, bisküvi, çikolata, helva, ayçicek yağı, şalgam suyu.. yani neredeyse yok yok. Konya Şeker Fabrikası 1950’lerde kuruldu. Torku markası ise 2007’de ortaya çıktı. 2008’de Konya Şekerspor bünyesinde yeni bir yapılanmayla profesyonel bisiklet takımı kuruldu. 2016 başlarında maddi imkansızlıklar nedeniyle amatör klasmanda devam edeceği duyuruldu. Hepimizi üzen bu durum Konya Şeker Holding Yönetim Kurulu Başkanı ve aynı zamanda AKP Karaman Milletvekili olan Recep Konuk'un çabaları sonucunda değişti. 10 tecrübeli ve 4 genç bisikletçi ile sözleşmeler yapıldı ve Torku Konya Şekerspor Takımı'nın pedal basmaya devam edeceği kesinleşmiş oldu. UCI (Uluslararası Bisiklet Birliği) internet sitesinden Torku Konya Şekerspor'un Continental Cycling Team olduğu duyuruldu. Biz de bisiklete verdikleri destekten dolayı tercihimizi Torku ürünlerinden yana yapıyoruz.

[e], 52. km’de ilk çentik gitti. Bu yol düzdü, fazla kullanmadım. Gene sağımda haşhaş tarlaları var. Bembeyaz çiçekleri ve aralarda morlar, güzel bir renk uyumu sergilemekte.

12.15 gibi Beyşehir levhası görünüyor. Merkeze daha 4-5 km vardır herhalde. Daha önceki gelişten bazı yerleri hatırlamaya başladım. Sağda Eşrefoğlu Camii... vardı, güzel gezmiştik o zaman.

Oteli zabıtaya sorayım. Herhalde bilirler. Bana iki yer tarif ediyorlar, Kızılay Otel, yeni açıldı ve Haceliler Otel. 2’si de yakında. Zamanım var, kafamı toparlayayım. Şöyle bir çay bahçesine yerleşeyim, kararımı veririm. Kahve eşliğinde tableti, defteri açıyorum önüme. Bir de ne göreyim, Beyşehir yerine Beypazarı ÖE’yi aramışım molada. Kafam karışmış. Yandaki genç söylüyor, buradaki ÖE göl kenarında, 4 km şehir dışında. Yani gittin mi oradan çıkamazsın. Arıyorum, yer var, 30 TL. Ama ulaşım için dolmuş yok. Ya bisikleti devreye sokacağım, onunla da şehirde dolanmak istemiyorum. O zaman otele gideyim, fark çok büyük değilse kalırım. İlkin Haceliler’e uğruyorum. Sahibi bey 60’dan 50’ye inince kalma kararı verdim. Oda büyük ama biraz sigara kokuyor, sinmiş. Camları açıyorum.

Abdullah Bey ve oğulları ‘Off Road’cu, kupalarını gösteriyor. Oldukça fazla. Araçları da tam 4x4’lük. Şehirde kullanacağı bir bisiklet istiyor, Hollanda tipi. Benim velespitin üzerinden konuşuyoruz. Kısa zamanda samimi olduk.


Rotada büyük değişiklik yaptım. Antalya yolunu kısalttım. Seydişehir üzerinden değil, Derebucak-Akseki üzerinden gitmeye karar verdim. Bu amaçla oralarda konaklama durumlarını, ilgili belediye-kaymakamlıkları arayarak otel, misafirhane, ÖE’lerde yer ayırtarak sağlama bağlıyorum. Duş vs işlerini bitirip karın doyurmak üzere ayrılıyorum otelden. Gene zabıtaya uğrayıp memureden Vuslat Parkı yakınındaki ‘Yusuf Ustanın Yeri’nin yemeklerinin güzel olduğunu, ama biraz yürümem gerektiğini söylüyor. Olsun diyerek çıktım yola. Hava biraz serince. Bugünkü menü; taze fasulye+az ilav+az yoğurt+salata=15 TL, çay teklif ediyorlar ama gelen kara bulutlar ciddi bir yağmurun habercisi. Hatta 28 km uzaktaki köylerinde dolu yağdığını söylemesi bir an evvel otel yakınlarına dönmem gerektiğini düşündürüyor.

Otele yaklaşmışken başlayan yağmur beklediğimden daha hafif iniyor. Geçtikten sonra tekrar biraz dolanma, kahve içmek üzere çıktım. Az çok tanıdık bölgelerde dolaşmaktayım. Taş Köprü (Konya Valisi Avlonyalı Ferit Paşa’nın sadrazam olmasından sonra 1907’de Anadolu Osmanlı demiryolu ortaklığında 1908-1914 yılları arasında regülatör baraj sistemi olarak yapılmıştır. Osmanlı devletinin ilk sulama projesidir denilmekte yanındaki levhada), çay kenarındaki kahveler, balık tutanlar... ortalıkta epey gençler de var, bazıları el ele tutuşmuş dolaşmaktalar, bazılarının kafası kapalı ama öyle fazlasıyla göze batacak şekilde türbanlı da gözüme ilişmiyor.

Beyşehir Göl Festivali bu sene 7-10 Temmuz arası yapılacakmış. 2004 yılından bu yana her geçen yıl artan ilgiyle karşılanan Göl Festivali’nde spor müsabakaları, göl üstünde gezinti ve çeşitli etkinlikler, kültür ve sanat programları, Sema gösterisi, tiyatro oyunu ve daha pek çok etkinliğin yer aldığı festivalimize yurt içinden ve yurt dışından katılımcıları bekliyoruz denilmekte.

Belediye Çay Bahçesi’nde bir kahve (5 TL) eşliğinde gazetemi okumaktayım. Aslında olaylardan uzak kalmak da insanın kafasını çok rahatlatıyor. Her sabah, her gün felaket haberleriyle, şehit sayılarıyla, sarayın gariplikleriyle meşgul olmak fazlasıyla rahatsızlık veriyor. Yurt dışında olabilseydim keşke de bunlara muhatap olmasaydım diye düşünmemek elde değil. Ne mutlu davulun sesini uzaktan dinleyenler.

Organik kuruyemiş satan şu dükkandan yarım kilo kuru incir alayım da (12 TL) ağzım tatlansın. Akşam GS-FB maçı var, TV verecekmiş, belki bakarım.

Beyşehir’in tarihi. Geçmiş asırlarda Beyşehir Gölünün de içinde olduğu bölge Pisidya adıyla anılırdı. Pisidya’da Karallia olarak bilinen bir şehir adıydı. Ramsay bu konuyu şöyle değerlendirir; “Biri gölün güneydoğusunda, Trogitis gölü’ne akan suyun ağzında, diğeri güneybatısında olmak üzere ihtimal iki şehir bulunuyordu. Bu ikincisinin Parlais olma ihtimali daha kuvvetli olduğu için birincisini Karallia olarak kabul etmeniz lazım geliyor.” Yine Ramsay’a göre Karallia Bizanslılar zamanında Skleros adını almıştır.

Daha sonra harap olan Karallia, Viranşehir adını almıştır. On üçüncü yüzyılın ilk yarısında, Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubad devrinde, muhtemelen 1240’tan biraz önce çoğunluğunu Üçoklar’ın oluşturduğu Türkmenler tarafından yeniden kurulmuştur. Eşrefoğulları’nın hakim olduğu dönemden itibaren Viranşehir’in adı Süleymanşehir olmuştur.

Beyliğin merkezi olmasından dolayı geçen zamanla beraber beyin şehri olarak anılır. Bundan dolayı da Beyşehir adını alır. Beyşehir adının bir de efsanevi hikayesi vardır. Buna göre; Trogitis’de bulunan Seydi Harun Veli şimdi kendi adıyla anılan camiyi yaptırmaktadır. Eşrefoğlu Mehmet Bey de ona malzeme yardımında bulunur. Sonrasında gelişen olaylar onları dost yapar. Eşrefoğlu, Trogitis’e Seydişehir adını verirken Seyyid Harun Veli de Süleymanşehir’e Beyşehir adını vermiştir.


O.K. tek 60-/çift 125-

O.K. tek 45-










Şarkikaraağaç–Kireli-Beyşehir

Tur tarihi: 26 Mayıs 2016
Kat edilen mesafe: 59,33 km.
Ortalama hız: 19,4 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 3 sa. 3 dk., dışarıda geçen süre 4 sa. 27 dk.  
En yüksek sıcaklık 28 ˚C, en düşük 15 ˚C, ortalama 20,9 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 265 m, kaybı (iniş) 299 m.
En düşük irtifa 1127 m., en yüksek 1291 m.

Garmin yol bilgileri Şarkikaraağaç–Beyşehir          

Tur bilgisi: İlk 13 km’de 1167 m’den 1291 m’ye çıkılıyor. Sonra 10 km iniş, 1143 m’ye ve düz devam eden bir yol.

Haceliler Otel 0332-5122434
Beyşehir ÖE 0332-5121663



















Beyşehir    




Yusuf Ustanın Yeri, Beyşehir



































18. gün (devamı) Beyşehir–Derebucak – 16. gün (öncesi) Akşehir–Şarkikaraağaç