10 Eylül 2016

[bisikletle]Türkiye: Marmara (Görükle–Mustafakemalpaşa)

15 Ağustos 2016, Pazartesi / Görükle – Mustafakemalpaşa, 60 km. (2. gün)

Perdeleri kararttım, diğer odadaki camı da açık bıraktım, temiz hava girsin diye, 8.15’e kadar uyumuşum. Gece bir ara üşüdüm ve üstüme, yani belime kadar battaniye örttüm.

Bugün yolum 57 km gibi görünüyor. Ulubat Gölü kenarından gideceğim.  Eşyaları toparlayıp çıkmak 9 buçuğu buldu. Dün akşam Baki Bey’den tarif almıştım. Dediği gibi yapıp misafirhaneden sola, sonra sağa saparak üniversitenin çıkış kapısına doğru yöneldim. Sabah bisiklet turuna çıkmış bir hanımla da günaydınlaşarak. Üniversitenin alanından epey araç geçmekte, belediye otobüsleri, minibüsler falan. Pek de net levhalar olmayınca karıştırmamak için yön soruyorum ve doğru yolda olduğumu teyit edip nihayet çıkışa geldim. Giren araçların bagajları kontrol ediliyor. İzmir yönüne devam et demişti Baki Bey. Aynen yapıyorum ve kendimi şehirlerarası yolda buluyorum. Sağdan çizgi kenarından pedallıyorum. Nedense güvenlik şeridi düşünülmemiş. Bir yerden sola sapmam lazım ama pek de öyle sapılacak yer görülmüyor. Cepten, haritadan kontrol ettiğimde doğru yönde olduğum çıkıyor. Ama gene de kenarda bekleyen trafik polisine sormak için yavaşladım. Günaydın, efendim Kayapa’ya nerden sapacağım? O da Karacabey’in polisiymiş, buraları bilmediğinden devam ediyorum yoluma. Bir üst geçit, cep buradan sapmamı söylüyor. Ama bu garip bir geçit, bazı yerleri bitmemiş mi, kapatılmış mı anlaşılmıyor. Sağdan otoyola çıkılıyor. Bisiklet vs giremez uyarısı var. Acaba az çıkıp oradan karşıya geçip sola gidebilirim düşüncesiyle sapıyorum. Ama tepeyi gördüğümde sanki buna imkan olamazmış diye ters dönüp gene anayoldan köprü altını geçip sağdan bağlanan yolu tersten çıkıp... neticede Kayapa yönüne ulaşabiliyorum. Yani açıkçası bu kavşakta bir eksiklik var. Bisiklet olmasa bu şekilde Kayapa’ya gidilemez. Ne desek, Türkün aklı ya kaçarken ya... Bazen de hiç gelmediği oluyor. Hatta sıkça.

6 km sonra gelen kavşakta karayolundan ayrılmış, şimdi köy yollarında pedal çeviriyorum. Yol dar ama manzara nefis. Burası tam bisikletlik bir bölge. Hızla kayıyorum yolda. Az da olsa trafik var. Hatta kamyonlar da çalışıyor. Mısır tarlaları arasından geçiyor yol.

Bir yol çalışması var, yolu sağdan ayırmışlar. Bense düz devam ediyorum, çalışanlara doğru. Gelme diye işaret ediyorlar ama zaten iterek geçeceğim aralarından. Kayapa’ya gelmişim bile. Hasanağa ve Akçalar’a nasıl giderim? Tarif ediyorlar, biraz şakalaşıyoruz, kaç yakıyor lafı üzerine. Kazılan çukurun kenarından dikkatlice iterek geçtim. Hemen gelen çeşmedeki vatandaşın anlaşılmaz Türkçesinden sağdan gitmem gerektiğini çözüp atlıyorum selenin üzerine ve hafif bir rampa çıkıp soldan büyük bir sanayi bölgesinin içinde buluyorum kendimi, Kayapa Organize Sanayi Bölgesi’ymiş burası (11 km/10.30). Vay anasına! Cansız, kuru bir büyük alan geride kalıp Hasanağa’ya doğru bir yokuşu oldukça hızlı iniyorum. Burada da gözümün ucuyla solda bir çeşme fark ettim. Önünde araç olduğundan tam göremedim ama.

Hasanağa’ya girmeyip sağdan Akçalar diye ayrılıp bir dere kenarını takiben bu sefer HOSAB diye başka bir sanayinin içindeyim. Demişlerdi zaten Bursa’nın sanayisi burada diye. Aktopraklık Höyük/Arkeopark-Açık Hava Müzesi diye bir kahverengi levha dikmişler ama sonra neresi olduğunu bulamayıp kaçırıyorum mekanı. Bu dar yolda fazlasıyla damperli çalışıyor. Sanayinin arasındaki bahçelerde, tarlalarda domatesler, biberler, patlıcanlar yetişiyor.

Ama sanayi bitip de doğa tekrar başlayınca bolca zeytin, ceviz ve incir ağaçları geliyor. Solda bir tanesinde incir toplayan Hasan Bey bana sepetinden 3 olgun inciri ikram ediyor. Vay anasına, ne tat. Ayak üstü darbe mi marbe mi, ne olduğunu herhalde bugüne kadar hiç doğru olmayan diğer olaylar gibi yarın öğreneceğimiz tiyatronun analizini yapıyoruz. Onun bile aklı almıyor.

Akçalar’da yollar kazılmış, ortalık savaş alanına dönmüş. Yaşlı dede kapısının önündeki çukurun içine bakarak oturuyor. Bisiklet haliyle her yerden geçebildiğinden kapalı işareti pek etkilemiyor. Şeritlerin altından geçerek-iterek merkeze geldim. Her yerin kahve olduğu merkezde kendime, bisiyi rahat park edebilecek şekilde birini seçiyorum. Bir çay ısmarlayıp kahvaltılıklarımı çıkartıp etrafı izleyerek karnımı doyurmaktayım. Yandakinde TV açık, malum kişi gene vaaz vermekte.

Çaylar 75, Ekrem Bey birer daha getiriyor. Ondan alınan yol tarifi ile Fadıllı’ya devam etmem gerektiğini öğreniyorum. Göl kenarından sürecek bu yol. Ayrılmadan önce M.Kemalpaşa ÖE’sinde yerimi ayırtıp, 40 liraymış, Şahan arkadaşımı arayıp, acaba Babakale’deyse veya olacaksa denk getirip buluşmanın yollarını arayıp ayrılıyorum.

Akçalar içinden geçip göle doğru, Fadıllı yönünde pedal döndürmekteyim. Superfresh ve Golf dondurma tesislerinin yanından geçen şahane bir köy yolunda sürmekteyim. Yol dar, asfalt ahım şahım değil ama etraf tam tersi. Solumda leylekler, en az 15 tane. Tarlada dikili duruyorlar bir çiftliğin kenarında. Mısırlar, dev kabaklar ve incir incir... İncir diyarı burası. Her ağacın altında kadınlar topladıklarını kasalara yerleştirmekteler. Birinde durup 3 tanesini afiyetle indiriyorum. Çok lezzetliler, utanmasam, bir de midemin bozulmasından korkmasam kasayı yerdim. Ama sonra bir de su içtim mi üzerine nasıl gider-devam ederdim bilemiyorum.

24,2 km/12.00, Fadıllı’ya girdim. Burada yamaç paraşütü yapıldığına dair levhalar var. Yol düz, sağımda meyve ağaçları var. Köy merkezinde içilen bir soda (Kınık, 75 krş) sırasında bakkalda tanıştığım Metin Bey, kızı da Pangaltı’da oturuyormuş, bana yolun devamını tarif ediyor.

Fadıllı sonrası yol gene düz devam ediyor. Hatta biraz iniş gibi, desteksiz gidiliyor. Yönüm güney, hava fazla rüzgarlı değil. Yollarda traktörler, kasalar incir dolu. İncirin olmadığı yerleri zeytin ağaçları kaplamış. Yol yamalı da olsa çevrenin güzelliği insanı mest ediyor.

Ve göl muhteşem yüzüyle beliriyor. Kocaman, Ulubat masmavi parlamakta. Zeytinlikler kıyıya kadar inmekte. Birer foto alıp sevdiklerime yolluyorum. İnsan bir güzelliği gördüğünde sevdiğiyle paylaşmak istiyor. Acaba neden bunu yapıyor?

Marmara Denizi’nin güneyinde, Bursa il sınırları içinde yer alan Ulubat Gölü, Türkiye’nin en geniş nilüfer yataklarına sahip gölüdür. 1998 yılında Ramsar alanı ilan edilen göl, yaklaşık 20 bin km² alana sahiptir.

2001 yılından itibaren “Yaşayan Göller (Living Lakes)” ağına dahil edilen Ulubat Gölü, Anadolu’ya kuzey batıdan giren kuş göç yolu üzerinde yer alır. Balıkesir’deki kuş cennetine yakınlığı ve barındırdığı kuş zenginliği ile sadece ülkemizin değil, Avrupa ve Ortadoğu’nun en önemli sulak alanlarından biridir.

En derin yeri 6 metre olan Ulubat, bulanık, ötrofik bir tatlı su gölüdür. Gölü besleyen başlıca su kaynağı Mustafakemalpaşa (Kirmastı) Çayı’dır. Gölün tek gideğeni ise kuzeybatıda olup Kocaçay’a (Susurluk ya da Simav Çayı) karışır.

Yol lay lay lom derken (31. km/12.50) Akçapınar’da başlıyoruz tırmanmaya, % 10 diyor. 10 km süreceğini biliyorum ve 400 metreyi bulacağız. Ama [e] desteğim bana yardımcı oluyor ve güle oynaya, yaaa sanmayın, bazı yerlerde o bile zorlanıyor. 32,9 km’de [e]’nin ilkini tüketiyorum. 269 m’deyim şimdi. Hava sıcak, kafamdan terler akmakta. Bu da sineklerin iştahını açıyor. Yüzümün etrafında onlarca sinek uçmakta. Kafayı salla, üfle... sonuç vermiyor. Rampa oldukça sert çıktı, % 12’yi de gördüm. 1. vites ve ‘high’ konumda ancak çıkabildim.

Dorak köyü sağda, yol dışında kaldı. Saat 13.30, 40,5 km’de 2. çentik de gitti, [e]. 361 m’deyim ve devam tırmanmaya, ta ki Taşpınar gelene dek. Yolun bazı yerleri epey yıpranmıştı. Asfaltın sıcaktan eridiği bölümler de vardı. Ama doğa öylesine güzel ki, trafik içinden geçen kaymak asfalt yerine bunu her zaman tercih ederim.

Taşpınar’da lokanta bile var. Şöyle kısa bir köy turu atıp girişteki kahveye yanaşıyorum. Oturanlarla ayak üstü sohbet derinleşiyor. Karsan’da çalışan yıllık izinlerini kullanan Ali ve Hüseyin Bey kardeşlerim solcular. Bu köy de CHP’li, o nedenle cezalı konumdaymış. AKP’li M.Kemalpaşa Belediyesi hizmetini (aklım sıra) aksatarak ödüllendirmekte (!) köyü.

Çaylar onlardan, güzelce enine boyuna 15 Temmuz tiyatrosunu, öncesini-sonrasını, 14 yılı değerlendiriyoruz. Bilinçli vatandaşlarımı görmek beni çok mutlu ediyor. Devran bir gün mutlaka dönecek.

Ve Taşpınar 430 m’de, buradan 30 metrelere ineceğim. 13 km iniş var dediler, zaten M.Kemalpaşa 18 km uzaklıktaymış. Saat 14.35/43,4 km. Bırakıyorum kendimi yer çekimine, offf mu offf... 55-58 gösteriyor kadran. Uçuyorum adeta. Arabalar bayağı gaz vermek zorundalar geçebilmek için. Hızımı da kesmek istemiyorum, sadece kenara çekiliyorum geçsinler diye. Yol öylesine geniş değil. Neticede köy yolu.

Biraz rüzgar çıktı. Yol, Bursa’dan gelenle birleştiği noktada düzeliyor, 5 km kadar pedal çevirip ilçeye ulaşıyorum. İlkin şu sağdaki büfede bir soda içmek. Susadım, mataradaki su bitmişti. Yedeği de devreye sokmak istemedim. ÖE belediyenin karşısındaymış. Merkeze doğru pedallarken etrafıma da bakıyorum. Oldukça fazla genç insan, çoğunun da başı açık. Hoş bir durum. En azından göz zevkime hitap ediyor. Kirmastı Çayı’nı dikkat çekici bir köprüyle geçip ÖE’yi bulmak zor olmuyor. Kayıt, velespitin içeriye alınması, odaya yerleşme, duş vs sonrası biraz dinlenip-oyalanıp ilçeye çıkmam 6’yı buluyor. Hava da biraz serinlemiştir umarım.













Mustafakemalpaşa. Miletopolis Kolonisi olarak Kyzikoslular veya Atinalılar tarafından kurulmuştur. Kaynaklarda Miletopolis'in göl (Ulubat veya Manyas Gölü) kıyısında bir yerleşim yeri olduğu belirtilmektedir. Göl sularının zaman içinde çekilerek bugünkü durumuna ulaşmasından sonra MS 301-331 yılları arasında Kirmasti yerleşiminin bulunduğu Melde Bayırı'ndan bugünkü Lalaşahin Mahallesi mevkiine taşındığı ve yörede ilk yerleşimlerin Hitit Uygarlığı döneminde kurulmaya başlandığı düşünülmektedir.

Eski adı Kirmasti (Kremastre) olan ilçede Hitit Uygarlığı, Bitinya Krallığı hüküm sürmüş; Miletopolis adında bir yerleşim kurulmuştur. MS 300'de piskoposluk merkezi olan kent, Romalılardan sonra sırayla Bizans, Selçuklu ve Karesioğulları yönetimine geçmiştir. Kirmasti adını Bizans döneminde kasabanın kadın yöneticisi olan Kirmastorya'dan aldığı sanılmaktadır. 1336'da Osmanlı topraklarına katılmıştır.














ÖE’den çıkıp sola doğru yürüyorum. Yolumun üzerinde bir otel, Hotel Karan. 1 kişi 70, 2 kişi 100 TL, O.K., wifi de var. ÖE’de yasaklamışlar, ne hikmetse? İlçe bu yönde sonlanıyor sanırım. Ama yarın çıkacağım yol buradan olacak. Tekrar geri yürüyorum. Etraftaki dükkanlara-çarşılara bakarak. Yerel bir marketten alınan kuruyemiş. Yolda lazım oluyor. Lokanta da bakınıyorum, ama bana göre pek bir yere rastlamadım. Oteldeki bey hemen köşedeki MaviKöşe’yi söylüyor ki burasını Taşpınar köyünde de önermişlerdi, özellikle kelle çorbasını tatmamı istemişlerdi (bilmiyorlardı tabii ki durumumu). Bir de ileride Ziraat Bankası yanında bir yer varmış, öncelikle orayı öneriyor.








Körfez Lokantası’na doğru yürüyorum, belediye önündeki meydanda fıskiyeli havuzların etrafındaki bankta Kemalpaşalılar oturmuş sohbet ediyorlar, bebeler elektrikli arabalarıyla dolanıyor, kız çocukları birdirbir oynamaktalar. Esnaf Çarşısı da genelde giyim üzerine, araya serpilmiş kunduracı, akvaryumcu, bileyici gibi esnaflar.

Körfez Yemek-Izgara Salonu’nda yemeklerin bana göre fazla olmayan çeşidinin arasından az pilav+nohut+cacık+dondurmalı Kemalpaşa tatlısı=19 TL ile doyuruyorum mideyi. Okumuştum MKP tatlısını kışın kaymak, yazın dondurmayla yediklerini. Lokanta sahibesi de, dondurma bulundurmamalarına rağmen benim için az miktar alıp o şekilde servis ediyor.








Hava kararmakta. Kirmasti Çayı üzerindeki köprüden geçiyor Lala Şahin Paşa Türbesi’ni ziyaret ediyorum. Çevresi bakımsız bırakılmış, eski caminin yarısı kalmış, minaresinin kaidesi birbirini sevenlerin aşklarını dile getirdiği panoya dönüşmüş. Kıskananlar da üzerine öfkelerini bindirmişler, yani rezil etmişler. Belediye de anlaşılan oralı olmamış ve koruma altına almamış burasını. Üstte şehitler için yapılmış abide de aynı durumda. Park desen terk edilmiş gibi. Pek yakışmadı bu ilçeye bu görüntü.

Parktaki gençlerle biraz sohbet ediyor, onlara kendilerini, çevrelerini anlatma fırsatı veriyorum. Hoşuma gidiyor gençlere soru sormak, onları düşündürmek.

Lala Şahin Paşa’nın medresesinin yanında türbesi bulunmaktadır. Vakıflar Genel Müdürlüğü’ndeki bir kayda göre medrese 1883-1884 yılında harap olmuş ve sonradan yenilenmiştir. Medresenin yanındaki türbenin içerisindeki mezar ile ilgili bir kitabe bulunmamaktadır. Ekrem Hakkı Ayverdi, 1950 yıllarında yaptığı araştırmada burada Bali Bey isimli bir mezar taşı görmüştür. Buna dayanarak da Bali Bey’in Lala Şahin Paşa’nın oğlu Mehmet Paşa’nın oğlu olduğunu ileri sürmektedir. Lala Şahin vakfiyesine göre türbe 1348 tarihinden önce yapılmıştır. Türbe, 1948 yılında vakıflarca onarılmış Kuzey ve Doğu duvarları beyaz harçla sıvanmış diğer duvarları orijinaline uygun yapılmıştır. Selçuklu tarzında bir temel üzerine taş ve tuğladan yapılmış içi yabancı motiflerle süslenmiştir. 450x470 cm alanındaki türbenin yüksekliği 5 metredir. Türbenin çatısındaki sivri külahı beş Osmanlı kümbetinden biridir. Türbenin 6 penceresi bulunmaktadır.

Buraya gelirken Halkbank ATM’sine yanlışlıkla kredi kartını sokup şifre girince sen yut kartı! Bir panik bende, kart lazım gezi boyunca. Derhal 444’ü ararsın... neyse sabah gidip alabileceğimi öğrenmem içimi rahatlatıyor. Ya bu durum cuma akşamı olsaydı, pazartesiye kadar burada mı bekleyecektim?!!! Fukyu!

Trafik ışıklarında dikkat çekici bir özellik var. Lambayı tutan direk üzerine led takmışlar. Işıklar ne renge dönerse direkteki ledler de aynı rengi alıyor. Yani kırmızı, turuncu veya yeşil direk oluyor. İlginç!

ÖE’nin bahçesinde içilen bir sade (3 TL) ve hafiften uykunun belirmesi üzerine yerel marketten su ve meyveli sodayı odaya taşıyıp fazla oyalanmadan yatağa yatıyorum. Oda da garip, küçücük odaya duble yatak koymuşlar, 2 kişi gelsen üst üste dolanacaksın. 40 liraya Akşehir’deki ÖE buranın yanında Hilton kalır.

Yarın Manyas yolcusuyum.


Görükle – Mustafakemalpaşa

Tur tarihi: 15 Ağustos 2016
Kat edilen mesafe: 60,43 km.
Ortalama hız: 16 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 3 sa. 46 dk., dışarıda geçen süre 5 sa. 52 dk.  
En yüksek sıcaklık 39 ˚C, en düşük 25 ˚C, ortalama 32,6 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 799 m, kaybı (iniş) 866 m.
En düşük irtifa 3 m., en yüksek 420 m.
Garmin yol bilgisi Görükle–Mustafakemalpaşa

Mustafakemalpaşa ÖE 0224-614 1033



Kayapa Organize Sanayi Bölgesi 



Akçalar Köyü 







Ulubat Gölü 








M.Kemalpaşa


Kirmastı Çayı, M.Kemalpaşa 





Körfez Yemek-Izgara Salonu, M.Kemalpaşa 




Lala Şahin Paşa Türbesi, M.Kemalpaşa  























3. gün (devamı) Mustafakemalpaşa–Manyas - 1. gün (öncesi) Mudanya-Görükle