29 Mart 2017

İznik, Sabah Şerifleriniz Hayır Olsun - II (Mudanya-İznik-Yalova)

Dönüş, İznik-Yalova (26.03.2017). Odanın kaloriferlerini kapatmıştım. Soğumuş gece boyunca. Kalkar kalkmaz açıyorum. Toparlanıp kahvaltıya inmemiz neredeyse 9’da olabiliyor. Arkadaşlar çoktan etmişler, bahçede sohbetteler. Biz de açık büfeden aldıklarımızla işimizi bitirip, motel sahibiyle çekilen bir hatıra fotosu sonrası 9.26’da pedalları döndürüyoruz. Bugün yol Orhangazi’ye kadar düz. Ufak bir çıkış dışında rahat. Sonra Orhangazi’den Güneyköy’e neredeyse 9 km’lik bir tırmanış var. 100 m’den 400 m’ye çıkılır, köy yolu. Arkadaşlar, özellikle Serhan’ın diz sıkıntısı nedeniyle Süpürgelik Rampası’nı tercih ediyorlar. Daha yumuşak bir yol, ama araç trafiğiyle yoğun.

Brükseller (lahana) toplandıktan sonra  bırakılmış, bitki büyümüş ama kenarında, dibinde gene bir şeyler kalmış. Az çok bir yemeklik çıktı (hepimize). Solda karnabaharlar dev olmuş vaziyette. Boyalıca’daki mola yerine, aynı yolu pedallayan 3 bisikletçi de tercih etmiş, giriyoruz (18,6 km). Güneş nefis bir şekilde bize gülen yüzünü göstermekte. Göl üzerinde, uzaklarda sis perdesi var. Görünümü çok etkileyici. Bir tablo gibi durmakta. Son gelişimizdeki köpekler büyümüş. Kahveler (4-) çaylar (1-) eşliğinde dönüş vapur saatleri araştırılmakta. Pendik’e saat başı, Yenikapı’ya 15.45 ve 16.30’da var. Artık duruma göre değerlendireceğiz. 11 buçuk gibi ayrılıyoruz Boyalıca’dan.

1971 yılının 26 Martı, hayır’lı bir gün, Cuma. Yani 46 sene önce bugün, İstanbul’un ilk Boğaz Köprüsü’nün son ünitesi de yerine konulup Asya ve Avrupa yakaları birbirine bağlandı. İnşaatı 3 buçuk sene sürdü. Cumhuriyet’in 50. yıldönümü ile 30 Ekim 71’de açıldı.

Kerametli sularını geçmekteyiz (12.10). Sıcak su tepeden yol kenarındaki kanala akmakta. Köylüler ilaçlama tanklarını buradan dolduruyor, karışımı hazırlıyorlar. Ama boşalan torbaları utanmadan su kenarına atmışlar. Bazıları da suyla yüzerek oraya buraya dağılmış. Ne kadar sahipsiz bir ülke olduk. Adam evinin önünü bile pisletmekten çekinmiyor. Sevmiyor herhalde ülkesini. Pisleyelim de kimse gelmesin!

İspanyol bilim insanlarının yaptığı küresel ısınma araştırması 2100 yılında Avrupa ve Türkiye’de deniz suyu seviyesinin yarım metreden fazla yükseleceğini ortaya koydu.

Küresel ısınmanın ve bunun meydana getirdiği deniz suyu seviyesinin yükselmesinin kurbanı olacak şehirler: Amsterdam, Atina, Dublin, Glasgow, Hamburg, Helsinki, İstanbul, İzmir, Kopenhag, Lizbon, Londra, Marsilya, Napoli, Odessa, Porto, Rotterdam, St. Petersburg, Stockholm.







İleride sağda kalabalık bir bisikletli grup. Yanlarından geçerken bizi alkışlamaktalar. Oldukça gençler de var aralarında. Çocukları sanki. Bu yaşta bisiklet sevgisi çok iyi. Bravo!

Orhangazi’de arkadaşlardan ayrıldıktan sonra bahçeli kahvede bir soda molasında yanımıza gelen, bisikletleri soran iki kişiyle evet-hayır oyununu oynuyoruz. Birisi sessizce hayır diyor. Diğeri evet’ten yana ama pek de bilinçli görünmüyor. Bulgaristan’dan göçmüş 16 sene önce. Evet’in tehlikesine dikkat çekmeye çalışıyoruz. ‘İnşallah-maşallah’ anlamıştır! TC bugüne kadar olmadığı ciddi bir yol ayırımına getirildi. Umarım bu oyun bozulur.

Devlet Hastanesi yanından geçip rampayı tırmanıyoruz (13.30). Minibüs son durağı, mezarlık falan geçilip artık yeşilin içinde pedallıyoruz. Hava biraz serinledi. Firu tepedeki kara bulutları göstererek yağmura dikkat çekiyor... Ve fazla geçmeden damlalar gelmeye başlıyor. Bir iki üç derken daha şiddetli iniyor. Yakalandık, hem de nasıl! Alelacele üstümüzü giyiyor, ben çantaların kılıflarını çıkartıp geçirene kadar nasibimi alıyorum.

Yağmurun altında bir müddet gidiyoruz. Bulut geçince durum düzeliyor ama yollar ıslandığından inişlerde hızımızı kesiyor. Ancak ıslanmış toprağın kokusu daha kuvvetli burnumuza gelmekte. Yapraklar yıkandığından yeşilin pırıltısı daha göz alıcı.

Hamzalı da geride kalınca Güneyköy artık 2 km kadar uzakta.

Daha önce geçişimizdeki noktaları hatırlayarak köye vardığımızda saat 2 buçuğa gelmekteydi. Dağıstan Sofrası’nda yerimizi alıp, maalesef otlar daha tam çıkmadığından hinkal yiyemedik :((çok yazık, sırf bunun için tırmanmıştım). Kıymalısını da yemediğimizden 3 gözleme (peynir-patates) ve 3’er ayranla (ev için de un tatlısı) doyuyoruz (25-). Çok acıkmışız açıkçası.

17 Pendik feribotuna tüm çabalarımıza karşın bilet alamayıp (İDO’nun App’i çalışmıyor) 3 buçuk gibi Güneyköy’den ayrılıyoruz. Kurtköy-Safran üzerinden gitmek niyetindeyiz. Ama bu sefer de yolu şaşırıp gene Paşakent’e girip otoyoldan dönmekteyiz. Trafik vızır vızır akmakta. Biz de pedallara asılarak, önce yanlış ‘Feribot’ yönüne sapıp sonra ‘Hızlı Feribot’ iskelesine vardığımızda kalkış saatine 20 dakika vardı. 17+15 TL’ye iki bilet alıp kapılar açılınca, velespitleri arabalının güvertesinde bir yere bağlayıp, dolu salonda cam önünde bir yere yerleşiyoruz. Nero’dan alınan bir filtreli (paylaşarak, çünkü 2 tek kahveden daha ucuz regular) ve bisküviyle oyalanarak 45 dakika çabuk geçiyor.

Pendik’ten Maltepe’ye, oradan Başıbüyük’e tırmanıp Yeditepe üzerinden eve vardığımızda saat 8 olmuştu bile. 100 gidişte, 100’de dönüşte, güzel bir 200 km’lik rotayı tamamlamıştık (ne mutlu bize, değil mi?).

Haydoy bağışları için teşekkürler.










Tur tarihi: 26 Mart 2017
Kat edilen mesafe: 97,51 km.
Ortalama hız: 14,5 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 6 sa. 44 dk., dışarıda geçen süre 10 sa. 13 dk. 
En yüksek sıcaklık 25 ˚C, en düşük 9 ˚C, ortalama 16 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 987 m, kaybı (iniş) 966 m.
En düşük irtifa 0 m., en yüksek 413 m.













































Foto katkıları için Haldun’a teşekkürler.