26 Ağustos 2017

[bisikletle]Türkiye: Çoruh Nehri Boyunca (Görümlü II-III)

24 Ağustos 2017, Perşembe / Görümlü – II (25. gün)

Erken uyanmanın alışkanlığı ile biraz oyalansam da 7 gibi ayaklanıyorum. Ev daha uykuda. Alaattin Bey ise işe gitmiş bile. Ben de bilgisayardaki işlerimi hallediyor, sonra biraz tablette haberlere göz atıyorum.

Sevil Hanım kalkıyor kahvaltıyı hazırlıyor. Gençler daha uyanmadılar. Beren  ve anneanne de birazdan kalkınca kahvaltıya geçiyoruz. Ev yapımı reçeller var bolca. Sıcak pide ve peynir çeşitleri. Bolca çay içiyoruz. Bir yandan da yemeklere ilişkin tarifleri dinliyor, tarhananın, bulgurun nasıl yapıldığını öğreniyorum. Bulgur hiç de öyle kolay bir şey değilmiş, oldukça uzun bir işlemi var. Buğday önce kazanlarda kaynatılıyor, suyu emerek şişiyor. Sonra güneşte kurutuluyor. Dibek denilen havanlarda su eklenerek dövülüyor ve kabuklarından ayrılıyor. Tekrar güneşte kurutuluyor, elenip kepeklerinden ayrılan buğday değirmenlerde öğütülüyor. Sonra mutfağımıza geliyor.

Mert’in de kalkmasıyla birlikte köyü geziyoruz. Tepedeki su deposu, havuz (şu anda boş ama Mert burada daha geçen sene yüzdüğünü anlatıyor), köy içi... Buranın eski adı Varzıl. Anadolu’nun önemli ozanlarından Kul Himmet bu köyde yaşamış.

Cahit Öztelli, Kul Himmet'le ilgili olarak şu bilgileri aktarmaktadır: "16. yüzyılın ünlü ve büyük Alevi ozanı Kul Himmet, Tokat'ın Almus ilçesine bağlı Varzıl (yeni adıyla Görümlü) köyünden olup mezarı da oradadır. Soyundan gelenler de aynı köyde yaşamaktadırlar. 

Kul Himmet'in yaşadığı devir, Osmanlı İmparatorluğu'nun, bunalımlı bir dönemidir. II. Bayezıt zamanında başlayan Şah İsmail ile Yavuz’u karşı karşıya getiren, Pir Sultan'ın asılmasına da sebep olan yıllarda, Pir Sultan ile çağdaş olan bir şairdir. Kul Himmet’in Erdebil Tekkesi taraftarı olduğu, Şah İsmail’i savunduğu, Osmanlı idarecileri tarafından Kul Himmet'in de izlendiği kanısı ortaya çıkmaktadır. Anadolu’da Şah İsmail yandaşlarının çıkardıkları isyan sırasında isyancıları desteklediği, Mürşit-i Kamil olarak adlandırdığı Erdebil’deki Ehli İhtisa Grubu ile Şah İsmail’i savunduğu, müritlerine mücadeleye katılmalarını telkin ettiği ifade edilebilir. Kendisinden sonra gelen Alevi ozanların, Kul Himmet'in makamının sır olduğunu belirtmeleri, Osmanlı kuvvetlerinin takibinden kurtulmak için gizlendiği, saklandığı kanısını güçlendirir. Şiirlerinde Şah İsmail’in peşinden gidilmesini önermekte, Erdebil’i ve Şahı işaret etmektedir. Şiirlerinden çıkarılabilecek bir diğer sonuç onun Şah İsmail’in ordusuna katılmış olabileceğidir.

Mert 15’ini sürüyor. Delikanlı tam anlamıyla. İçi içine sığmıyor, enerji fazlası var. O yaştaki her genç erkek gibi kuvvet, güç, şiddet, boks gibi işler ilgisini fazlasıyla çekiyor. Arda ise 12 yaşında, Beşiktaşlı, futbol meraklısı. Transferler, antrenörler, yıldızlar en çok ilgisini çeken konular. Beren ise  küçük bir hanım, dans etmeyi, anneye, anneanneye yardım etmeyi, hamur yoğurmayı seviyor, oyun mutfağında yemek pişirmeye bayılıyor. Karton filmleri deli gibi izliyor, karşısında onlarla oynuyor. Beren annesine çok düşkün, gerçi daha üç yaşında, öyle olması doğal. Abisi Arda ile oynaşıyorlar, arada birbirlerine sataşsalar da. Babaları Rıza Bey hafta sonu bayram nedeniyle gelecek. Ne yazık ki tanışamayacağım, yolda olacağım.

Hava bugün de kapalı, pek güneş yok. Önümüzdeki günlerde yağış olabilir diyor meteo. Öğlen yemeği ayrı bir lezzet. Sarmalara domates salçası ile bir sos hazırlayıp servis ediyor Sevil Hanım. Çok lezzetli bu şekliyle. Bunu İstanbul’da bize de getirmişti.

Biraz rehavet çöker gibi oluyor. Aslında uzansam iyi gelecek ama nedense oturuyorum. Sonra Mert ile gene, bu sefer köyün alt tarafına yürüyoruz. Yeni yapılan Kültür Evi ve Dedelerin mezarları. Köyün sakinleri ile selamlaşmalar, kısa sohbetler.

Evde Sevil Hanım ve annesi hararetli bir şekilde hamur yoğurmakta. Kışlık erişte hazırlanıyor. Açıldıktan sonra ince ince kesilecek. Akşam eve misafirler geliyor. İstanbul’da oturanlar da var aralarında. Tatile, köylerine gelmişler. Çaylar içiliyor, sohbetler yapılıyor. Gezimi anlatıyorum. Farklı rotalar öğreniyorum. Dönüşü Almus üzerinden değil de gölün karşı yakasından yapacağım. Gerçi 15 kilometre daha uzun olacak ama, aynı yolu geri pedallamaktansa...

İstanbul İstanbul. Mutlaka herkesin öyle veya böyle bir ilişkisi var. Burada da söylüyorlar, herkes İstanbul diyor. İstanbul doldu taştı, Türkiye’nin dört yanından göç alıyor, kaldıramıyor bu kalabalığı. 17 milyon mu, daha fazla mı? Bu nüfusta devletler var, bizimkisi sadece bir il.

Hava kararmakta. Alt depoda köyün 7-8 hanımı el birliği ile hamurları incecik açıp, ince şeritler olarak kesip erişte üretiyorlar. Bir yandan sohbet bir yandan erişteler ortaya çıkıyor. Keyifli bir çalışma, keyifli bir ortam. Burada her şey elbirliği ile oluyor. Belli zamanlarda taş fırın yakılıyor, ekmek yapılıyor. Bahçeler ekiliyor-biçiliyor, her şey imece usulü. Güzel olan da bu.



Çamaşırlar mis gibi yıkandı


Görümlü



Tepedeki su deposu, havuz, köy içi...



Beren


Köyde üç aile ismi dikkat çekiyor

Görümlü 



















25 Ağustos 2017, Cuma / Görümlü – III (26. gün)

Bugün buradaki 3’üncü günüm. Sabah erkenden Sevil Hanım oğluyla Tokat’a hastaneye gitmiş. Telefonuma not düşüyor. Hazır gidenler varmış, onlar da fırsatı değerlendirmek istemişler.

Hava serin bugün. Gökyüzü bulutlarla örtülü. Evde Beren ve Fadime Hanım’layım. Kahvaltı sonrası dayı bey ve hanımı misafirliğe geliyorlar. Çorlu’da oturmaktalar. Köylerine bayrama gelmişler. Mert de bu arada uyanmıştı. Ziyaret sebepleri, Çorlu, bisiklet gibi konuları konuşuyoruz. Öğle yemeğinde Fadime Hanım bana buranın mantarını pişirmiş. Cücül diyorlar, küçük olduğundan. Çok lezzetli.

Günü evde geçiriyorum. Nedense çıkmak istemedi canım. 4G de burada çalışmadığı gibi telefon bağlantısı da çok zayıf. Doğru dürüst internette gezinemiyorum. Haberleri okumak bir ıstırap oluyor, sayfanın açılması dakikalar sürüyor.

Tarihte Bugün’ü okumayı çok severim. Cumhuriyet’teki küçük köşeye göz atmadan geçmem. Unuttuğunuz veya hiç bilmediğiniz olayları öğrenmek/hatırlamak çok keyifli. Evde öylesine otururken tabletten bir göz attığımda bugün, 1968 yılında Koç Grubu 'Diners Club' kredi kartı ile alışverişi Türkiye'ye getirdi denilmekte. Çok iyi hatırlıyorum Diners kartı. Sahip olmak bir ayrıcalıktı. Tabii o yıllarda bende yoktu ama kullananları gördükçe bende de olmasını çok istemişimdir. Sonraları kredi kartlarını leblebi gibi dağıtır oldular, milletin elinde patlayınca da kısıtlama geldi.

Diners Club International. 1949’du, işadamı Frank McNamara bir New York restaurantı olan Major's Cabin Grill’de bir yemek planlar. Yemek bittikten sonra cüzdanını başka bir takım elbisesinde unuttuğunu fark eder. Karısı onu kurtarır ve ödemeyi yapar. Bu utancı bir daha yaşamamaya karar verir.

Şubat 1950. McNamara ve ortağı Ralph Schneider Major's Cabin Grill’e dönerler. Hesap geldiğinde McNamara küçük, mukavva bir kart uzatır, bir Diners Club Kart’ı, ve satın alımı imzalar. Kredi kartı sektöründe bu olay İlk Yemek olarak bilinmektedir.
  
Ve 1971, özel yüksekokulların devletleştirilmesini öngören tasarı yasalaştı. Ben de 1972’de, devletleştirilen DGSA-UESYO’da Endüstriyel Tasarım okumak üzere yüksek öğrenime başladım. Ancak bu meslekte çok az çalıştım. Gönlüm fotoğraftan yanaydı ve profesyonel olmak istiyordum. Sonraki 30+ yılım bu sevda ile geçti.

Aslında üç gün çokmuş, ben daha fazla dolaşılır sanmıştım. Yarın ayrılacağım bu güzel, misafirperver insanlardan ve leziz yemeklerinden. Alaattin Bey belediyede çalışmakta. Dün kurban olayına gitmişti, bugün mezarları naklediyorlar. Cem Evi’nin yapıldığı alanda eski mezarlar çıkmış. Akşamüstü Arda ve annesi Sevil Hanım dönüyorlar Tokat’tan. Çok işler başarmışlar. Anneanne de kontrole gitmiş beraberinde. Ayriyeten başka akrabaları da. Bir araba dolusu insan.

Akşam yemeği sonrası TV’de Yaban diye iğrenç bir av programına bakılıyor. Ellerinde tüfekli insanlar kocaman geyikleri öldürüyorlar ve bundan müthiş bir zevk aldıklarını gösteriyorlar. Bu kadar adaletsiz bir şey olur mu? Birinin elinde dürbünlü tüfek, diğeri olaydan habersiz dünyasında dolaşan hayvan. Buuuum...



Mert, Fadime Hanım, Sevil Hanım,  Alaattin  Bey, Arda ve Beren ile, 
Çoban Ailesi. Görümlü





































27. gün (devamı) Görümlü–Erbaa - 22. gün (öncesi) Yıldızeli–Tokat




[bisikletle]Türkiye: Çoruh Nehri Boyunca

Kars-Sarıkamış = 58,39 km


Horasan–Narman = 93,09 km

Narman–Uzundere = 67,31 km

Uzundere–Yusufeli = 57,77 km

Yusufeli–İspir = 57,77 km

İspir–Baksı = 66,89 km

Baksı–Bayburt = 66,77 km

Bayburt–Köse = 62,96 km

Köse–Şiran = 55,80 km

Şiran–Alucra = 45,81 km



Suşehri–Zara = 59,42 km

Zara–Sivas = 71,93 km

Sivas–Yıldızeli = 48,79 km

Yıldızeli–Tokat = 60,60 km


Görümlü–Erbaa = 101,38 km

Erbaa–Kumluca = 27,77 km

Kumluca–Amasya = 54,07 km