25 Ağustos 2013

Keşif gezisi: Olimpiyat Stadı

İstanbul’dan çıkış bazen insanı bezdiriyor. Bugüne kadar kullandığımız alternatif çıkış yolları kapandı, Gebze-Halkalı banliyö trenleri uzun süre olmayacak. Çok işimize yarıyordu, gereksiz şehir trafiğine girmeden uzaklaşabiliyorduk. Bolluca-Arnavutköy tarafında acayip bir damperli kamyon trafiği sürmekte. Ortalık toz duman ve araçlar da tren vagonu gibi peş peşe dizili gidiyorlar.

Bu nedenle başka çıkış yolları aramak-denemek için bu hafta bir keşif turuna çıktık. Büyük bir tantana ile açılmış yeni bir metro hattı var, M3. Başakşehir ve Olimpiyat stadına giden. Onu bir görelim, bize ne gibi bir katkı sağlayabilir? Bu hattı acaba Küçükçekmece-Sazlıdere tarafına ulaşmak için kullanabilir miyiz?

Pazar sabahı Serhan’la buluşup Eminönü’nden Aksaray’a pedallayıp M1b metrosuna bindik. Bisikletlere de birer basarak 2+2=4 lirayı verdik (küsuratları yuvarladım). Bir de bu işi jetonla yapmaya kalksanız 3+3=6 lira ödüyorsunuz :(( Yer altına indiğinizde 2 ayrı hat var. Biri Atatürk Havaalanı’na gider (M1a) diğeri Kirazlı’ya (M1b). Bizimki M1b’di, yani Kirazlı hattı. Oradan M3’e aktarma yapacağız. Şu da unutulmamalı, metroya biniş saatleri var: 7.30-9.30 / 16.00-20.30 saatleri arasında izin verilmiyor bisiklete.

Biraz sonra metro geldi. Bayram öncesi ve de pazar olmasından dolayı (sanırım) fazla yolcu yok. Rahatlıkla 3 bisikleti vagon sonundaki boşluğa dayayıp yolculuğa başlıyoruz. 11 durak sonra bu eğlence bitiyor ve diğer hatta geçmek üzere 2 kat çıkıyoruz.

Bu ne çıkış, böylesi dik ve uzun olanını görmedim. Bisiklet yüklüyken çok dikkatli olunmalı. Elinizden kayarsa tepe taklak gidiverir. Frenleri kuvvetlice sıktık ki devrilmesinler.

2 kat çıktıktan sonra yeniden bir turnikeden geçiriyorlar, yani bir 4 lira (jetonla 6 lira) daha kesiyorlar. Maalesef bizdeki metro aktarmaları yurtdışında olduğu gibi değil. Orada hat aktarırken turnikelerden geçmezsin. Kat kat olan hatlara ücret ödemeden geçersin. Metro alt yapısını terk ettirmezler. Doğrusu da budur. Bizde tam tersi, her hat değiştirdiğinde kumar makinesi gibi jeton atarsın. Fünikilerden metroya geçtin - öde, metrodan tramvaya geçtin – öde... öde babam öde. İndirimli aktarmanın da hangi mantıkla çalıştığını halen çözebilmiş değilim. Azala azala gitmesi gerekirken, vapura bindiğinde ayrı, metroya bindiğinde farklı oranlarda bir şeyler oluyor. Bir başka ifadeyle İBB öpmeyi seviyor, hele kucağa oturtmayı en çok seviyor. Nedir bu herkesi TL olarak görmeleri?

M3’e geçerken öğreniyoruz ki ancak büyük maçlarda Olimpiyat stadına metro gidiyormuş. Diğer zamanlarda sadece Ziya Gökalp durağına kadar varmış. M3, İkitelli istasyonunda Olimpiyat’a hat açmış, yani aktarma noktası koymuş. Bu durumda biz de İkitelli’de diğer metroya transfer oluyoruz. Yani in, kat değiştir ve diğerine bin. Bu sefer turnikeden geçirmediler. Zaten buraya kadar 8 lira ödedik (jetonla 12 TL), bir 4 lira daha olsaydı taksiyle gelmek daha ucuza gelecekti. Firuzan haklı olarak bu parayla Pendik-Yalova yapardık diyor.

Ziya Gökalp sadece 1 durak. 50-55 dakika kadar süren metro yolculuğumuz sonrası yeryüzüne çıktığımızda yönümüzü şaşırmış vaziyetteyiz. Hani haritadan kalan bir yön duygusu var ama gene de sağlama yapmak için bakkaldan ayrıntılı bir tarif alıyoruz. Çıktığımız yere göre soldan gitmeliyiz. 3. ışıklardan sağa saparsak Olimpiyat’a, düz devam edersek Küçükçekmece’ye varırmışız.

Çok trafiği olan bir günde değiliz. Belki pazar olması belki de bayram öncesi diye. Işıkları az geçip sağa saptığımızda yeni yapılmakta olan, kimi bitmiş yüksek binalar, önlerinde villalar, öyle böyle bir ‘Yeni İstanbul’ ile karşımızda. TOKİ-Ağaoğlu işbirliğiyle yapıldığını dev yazılarla duyurmuşlar.

Yol güzelce inip bir çatala geldi. Güney-kuzey-doğu-batı ayırımları. Bunların ne anlama geldiğini çok sonra anlayabildik, otopark yönleriymiş! Hiss-i Kable’l-Vuku der ya eskiler, yani önsezimizle sağa sapmaya karar veriyoruz. Sanki stad orada.

Geniş yollar açılmış, damperli kamyonlar hafriyat taşıyorlar (kurtulamadı İstanbul bu hafriyattan). Fazla trafik yok. Kenardan kenardan giderek stadı görmeye çalışıyoruz. Öyle küçük bir şey de değil ki! Neyse aldığımız bir tarif, ceplerden GoogleMap yardımıyla bulduğumuz İSKİ ile yönümüzü doğrulayıp stadı görüp, İSKİ’yi bulup yolumuza devam ediyoruz.

Garibanım, öyle terk edilmiş vaziyette beklemekte. Yanlış yer seçimi, ulaşım sıkıntısı nedeniyle atıl oldu, öksüz kaldı. Öyle bir rüzgâr esiyormuş ki içinde yarışmaların dereceleri değişiyormuş. Ya rekorlar kırılıyor, ya da başarısız sonuçlar çıkıyormuş. Stattan söz ediyorum. Büyük gürültüyle açılan sonra unutulan. Zaten İstanbul’un neresinde bir akıl ürünü görebiliyoruz ki? Şehir plansız büyüyor. Veya plan yapmayı bilmeyenler büyütüyor. Metrobüs’ün durumu beni en çok güldüren. Trafiğin akışını tersine çevirmek... Şark aklı!
İSKİ’yi geçtik. Değişik bir bölge. Tam 3. Dünya Ülkesi olmuş burası. Bir taraf zengin, kat kat dev binalar. Diğer taraf yoksul, gecekondu, açık lağımlar, çer çöp...

Ortasından geçen, birbirine bakan bu dünyaları yaran yoldayız. Trafiğin arttığı bir kavşaktan sağa dönüp solumuzda yepyeni bir yerleşimin kenarından-altından giden yeni asfalt yollarla Halkalı-K.Çekmece’ye doğru pedal basıyoruz.  İlk defa gördüğümüz yerler. Buralara kimler yerleşecek? Bu insanlar şimdi nerede oturmaktalar? İstanbul doldukça doluyor, 17-18-19... şişiyor. Bir yığın sorun, göçü engellemek için bir şeyler yapılmıyor. Türkiye bir tek İstanbul mu?

Bir üçyol ağzı. Burası Halkalı istasyonundan çıkıp Sazlıdere’ye gittiğimiz yol. Biliyoruz. Şimdi nereye ulaştığımızı daha iyi anladım.

İptal olmuş Halkalı İstasyonu, Gümrük ve sonrası K.Çekmece Gölü şeklinde pedal basıyoruz. Serhan’dan Avcılar teklifi geliyor. Uyaroğlu. Gölün üzerini eski köprüyle aşıp yan yoldan, E5’e paralel ilerleyerek Denizköşkler’e doğru sapıyoruz. Hep sahilden gittiğim yolu içerden yapmak çok değişik geliyor. Hiç dikkat etmemişim. Neler neler var! İstanbul’un alışılmış yerlerine benzemiyor. Belki biraz Yalova veya Mudanya gibi. Dükkanlar, kafeler, lokantalar... langırt makineleri, boks kutuları (hani vurup gücünü ölçtüğün otomatlar)... Eskiden yalı, denize sıfır olan mekanların önleri doldurulunca içeride kalmış. Bir de yol geçince bambaşka bir konuma bürünmüş. Ramazan diye yayılmış top sesini bekleyenler. Topa mopa aldırmayıp demlenenler. Her çeşidi var.

Epey düzenleme-değişiklik olmuş buralara gelmeyeli. Bazı mekanlar kapatılmış, hatta yıkılmış çok yer gördük. Ruhsatsız demek ki. Bugüne kadar avanta mı işliyordu? İDO iskelesi tadilatta. Kıyıda yolun gidebildiği son noktadan dönüp set üstüne, çay içmek için bir kahveye yerleşiyoruz (bu bölgeden geçişlerde mola verdiğimiz Çınar Çayevi). Amacımız biraz da bir şeyler yemek. Ama K.Çekmece’de yenilen dondurma iştahımızı kapamış. Sadece soda+ayran istiyoruz çaycıdan. Çaylar 75, soda, ayran 1,5 liraymış.

Dinlendikten sonra geri dönüşe geçiyoruz. Bu sefer sahilden. Çimler, banklar bugün boş. İstanbul’un bu hali çok güzel. Merakla Florya sahilini görmek istiyorum. Ramazan öncesi iğne atsan düşmez durumları vardı.

Firuzan’ın bisikletine dün bazı yenilikler-ilaveler yapmıştık. Başta gidon yükseltildi ve ayna takıldı. Her ikisinin de çok yararlı olduğunu söylüyor. Bir de Brooks sele. Kimi başta sertliğinden yakınır eder ama Firu’da olmadı. Hemen uyum sağladı. Öne daha geniş bir gidon çantası. Artık pek çok şeye rahatça ulaşabiliyor. Bisikleti dayamak için sağlam bir ayak. Bu aksesuarları biraz kullanalım ileride daha ayrıntılı değerlendirmesini yapacağım.

Florya düşündüğüm gibi, hız kesmiş Ramazan nedeniyle. Ama gene de hatırı sayılır bir kalabalık var. İki ayrı bolüm halinde plajlar, paralı ve parasız. Tek gelmemiş olan mangalcı takımı.

Ataköy Marina’ya, bu sefer Serhan bizi biraz Ataköy içlerine sokarak dolandırıp getiriyor. Kahve Dünyası’nda bir mola, kafein ve sakkarozla enerjimizi tamamlıyoruz. Sirkeci’ye doğru biraz bisiklet yolundan, Yedikule sonrası asfalt yoldan, İETT otobüslerinin gaddarca teğet geçişlerine sinirlenerek pedal basıyoruz. Eminönü ayrılma noktamız. Epey ters rüzgar vardı, yordu biraz. Trafik de buraya hain akıyordu. 2 gezgin bisikletçi gördük, İstanbul’a giriş yapan. Selamlaştık. Ne güzel yüklenmişler. Yoldalar, nereye gidiyorlar acaba?


Şimdi özetle bu keşfin neticesi: Aksaray’dan metro ile İstanbul’un kuzeybatısına çıkılır. Ama metro ciddi para kesiyor. Bisiklet izin saatlerine dikkat edilmeli. Bir ikinci yol Topkapı’dan T4 ile gidilir, Habibler’e kadar tramvay var (şimdilik bir durak öncesi iniliyor, Mescid-i Selam). Bu da başka bir seçenek. Aslında İstanbul’un dışına çıkış yolları artsa, kolaylaşsa ve de ucuzlasa, pedallarımızı doğada, trafiğin yoğun olmadığı köylerde çevirme fırsatı elde ederiz. Belediye bu konuları önemsemeli ve olanakları/seçenekleri artırmalı.












Geziye ait foto ve videolar:





































































Keşif gezisi: Olimpiyat Stadı


Kadıköy-(gemiyle) Karaköy-Sirkeci-Aksaray-(metroyla) Ziya Gökalp-Olimpiyat Stadı-Halkalı-K. Çekmece-Avcılar sahil-Ambarlı-Avcılar sahil-K. Çekmece-Florya-Ataköy Marina-Sirkeci

Tur tarihi: 4 Ağustos 2013
Kat edilen mesafe: 68,82 km.
Ortalama hız: 11,6 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 5 sa. 57 dk., dışarıda geçen süre 11 sa. 24 dk. 
En yüksek sıcaklık 38 ˚C, en düşük 25 ˚C, ortalama 32,5 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 582 m, kaybı (iniş) 574 m.

Garmin yol bilgileri KeşifOlimpiyat