19 Kasım 2014

Göçbeyli, ±112

FB Mantarlar’a geldiğimizde Serhan kahvesini almış Kahve Dünyası’na yerleşmek üzereydi. Erken çıkmış evden. Üsküdar üzerinden geldim diyor. Tabii artık bu mesafeler onu kesmiyor. 100 km ortalama. Üstelik her gün yapıyor.

Birazdan Haldun, daha sonra da İhsan geliyor. Levent ve Kamil’in de gelmeleriyle Yedili olarak Bostancı’ya pedal basıyoruz. Buradan da Cengiz’i ve Mehmet’i alıp Pendik yolunu tutmuşken Haluk’un da dahil olmasıyla Onlu oluverdik.

Mehmet kendine 27,5 bir Mtb almış, çok keyifli görünüyor. Cengiz’se ‘havanın ısısını tam hesaplayamamış / daha soğuk bölgelere devam edecek’ gibi görünüyor. Kamil uzaklardan, Paşabahçe’den basmış pedala. Kadıköy’de İETT hat amirliğine bisikletlerin otobüse alınma konusunu sormuş, ancak amir bana öyle bir talimat gelmedi diye reddetmiş. Yani lafta kalmış İETT’nin ücretsiz bisiklet taşıması. İhsan ‘Speedy Gonzales’, tut tutabilirsen. Haluk ve Haldun aynı şirketten çıktılar, Zimens. Levent ise vapur tarifelerinde karışıklık yaşamaktan şikayetçi. Pazar Beşiktaş’tan Kadıköy’e sefer var mı / yok mu? Serhan yeni ceketini nereye sığdıracağı derdinde.

Hava bulutlu. Yağış olmayacak derken Kadıköy tarafına düştüğünü duyuyoruz. Eyvah, bizi yakalamasa bari!

Pendik Beltur ilk molamız. Kahvaltılıklar, olmayanlar kafeteryadan alarak masa etrafındayız. Çaylar burada 1 lira, bardak da karton da aynı. Kartondan 2 bardak çıkıyor. Ters mantık işte.  Duble çay ise 2 lira, bu da 2 bardağa eşdeğer. Yani karton al bizi bulaşıktan kurtar mı diyorlar? Olabilir, WC’de garson lavaboda bir bez yıkıyordu. Yani rengi dönmüş, kapkara olmuş. Boşuna uğraşma, bu bezden hayır yok dedim, oralı olmadı.

Aydın’ın arkadaşı Selim’i burada görmek sürpriz oluyor. Yalova’ya tekne bakmaya gidiyormuş. Tekne de öyle bir zevk ki, 2 kere seviniyorsun; bir- aldığında, iki- sattığında.

Grup dağılıyor Sabiha Gökşen yolunda. TutmayınBeni’ciler önden kaçıp gittiler, AğırAbiler arkalarda/uzaklarda kaldılar. Yer yer durarak-bekleyerek tekrar toparlanıp İstanbulPark yönüne saptıktan sonra Shell’de verilen bir ihtiyaç molasıyla devam ediyoruz ilerlemeye.


RTE doğru söylüyor, Amerika’yı Müslümanlar keşfetti. Bizim buradan, Karadeniz’den giden uşaklar. Hatta kıtanın adını da onlar verdi. Karaya ayak bastıkları yerde çokça erik ağaçları varmış, hayretler içinde “amma erik ha” diye bağırmışlar. Bununla kalmayıp kuzeyde gördükleri büyük bir şelalenin çıkardığı ses karşısında “ne yaygara, ne yaygara”,  Tek-Saz, Kan-Saz, Arkan-Saz... Penisilin bile bizim tarafımızdan adlandırıldı. Yaaa... Tarih yeniden yazılıyor, bildiklerinizi unutun. NASA onyıllardır saklıyormuş. Mars’a yolladıkları ilk misyonlarda elde ettikleri resimlerde de, Marineris Vadisi’nde yarım düzine minare, çeşitli kebapçılar ve helal mezbaha görülmüş. (Nilgün Cerrahoğlu / Cumhuriyet)

Yollar sırf damperli artık. Nereye gitsen bunlardan kurtulamıyorsun. Herifler (başka isim veremiyorum) öyle bir gidiyorlar ki, gazı köklemiş yanından geçiyor. Yarattığı hava akımını bilmiyor, sarsılıyorsun. Zaten sesi ayrı bir korku. Demirlerin birbirine vurmasıyla kopan gümbürtü kulakları deliyor. Arkalarından ‘al sana’ işaretleri yapıyorum.

İhsan ve Haluk hızlarını alamamış Akfırat’a dalmışlar. Bizde onları önümüzde sanıyoruz. Mecburen tepede beklemekteyiz. Gerek de, öyle ‘bana ne’ durumları yok aramızda. Bir noktada gene buluşup topluca yol alıyoruz. Madem ki birlikte yola çıktık...

Otoyolda köpeklerin yanından geçerken onların durumlarına üzülmemek elde değil. Sokağa terk edilmiş/atılmış, çoğu da cins köpekler yol kenarında bekleşmekteler. Birileri gelecek de yiyecek bırakacak. Bu ara arabaların çarptığı/ezdikleri de yolda yatmakta. Bakamıyor insan.

Gezilerimizde aramızda topladığımız paralarla bu hayvanlara yardımcı olmaya çalışan gönüllülere teşekkür etmek yetmez. Genel bir politika izlemek, hayvan satışını (pet denilen ev hayvanları) kontrol altına almak çözümün parçası olabilir deniliyor. Ama sanıyorum bu durum bizim gibi 3. dünya ülkelerinin hali.

Bugün 16 Kasım, tarihte neler olmuş?

- Francisco Pizarro ve adamları İnka İmparatoru Atahualpa'yı esir aldılar.
Kimdir Atahualpa? Atahualpa (1502-1533) ve kardeşi Huascar büyük İnka imparatoru Huayna-Capac'ın oğulları ve varisleriydi. İmparatorun 1525'te ölmesi üzerine iki kardeşin taraftarları arasında iç savaş çıktı. Huascar esir alınıp öldürüldü ve Atahualpa imparator oldu. Halkına tamamen egemendi ama adil ve cömert olması ve İnkaların eski geleneklerine uyması bekleniyordu. Atahualpa 1532'de küçük bir İspanyol ordusu tarafından esir alındı. Altın ve gümüşten oluşan fidyenin ödenmesine rağmen ertesi yıl öldürüldü ve Francisco Pizarro önderliğindeki İspanyollar İnka halkının topraklarını ele geçirdi. (Reitix)



















- İşgal Orduları Başkomutanı General Harrington'a yazıyla başvuran Padişah Vahdettin, İstanbul'da hayatını tehlikede gördüğünü ve İngiltere'ye sığınmak isteğini bildirmiş. (TarihteBugün)








































Otoyol sonrası sola sapıp önce bir köyden (Yediyer) geçip Göçbeyli’ye varıyoruz. Bu bölge keyifli, etraf yeşil. Seralarda İstanbul’un ihtiyacı yetişmekte. Süt-yumurta bol. Köyün meydanında tezgahlar açılmış, bahçeden bunlar. Buraya yakın oturanlar için güzel bir fırsat. Biz de günlük yumurta alıyoruz 1 liradan.

Etobur arkadaşlar etraftaki 3 mangal lokantasının kapalı olması karşısında gözlemeyle karınlarını doyurmak zorunda kalıyorlar. Tanesi 3 liradan 2 gözlemeyi biz de mideye indiriyoruz. Çaylar 75, onların ifadesiyle 750. Halen eski birimi kullananın olması zamanın ilerlemediğini mi gösteriyor?!

Köy meydanında şehirden gelmiş çokça insan var. Kimi gezmeye kimi doğada yürümeye. Bazıları da alışverişteler.

Günler kısalmakta, fazla oyalanırsak karanlığa kalacağız. Toparlanıp dönüş yolunu tutuyoruz. Burası yaklaşık 60 km tuttu. 3,5 saatte gelmişiz (molalar hariç tabii). Saat 2 buçuk olduğuna göre Kadıköy’e varmamızı 6 buçuk gibi hesaplıyor Haldun.

Dolu mideyle pek de kolay pedal basılamıyor. Bir de uzunca istirahat edip kaslara tekrar yüklenilince sanki fazladan ağırlaşıyorsun. Nedense çıkıştaki rampa tempomu düşürüyor. Arkada kalıyorum.

İstanbul Park’tan gürültüler gelmekte. İçeride birileri yarış halinde. Oraya girmemiş olanlar da karşısındaki otoparkta lastikleriyle asfalta daireler çizmekteler. Oldukça da seyircisi var bu atraksiyonun. Bir de gelirken gördüğümüz Tofaşçılar. Yanımızdan bir dizi Şahin geçti. Kiminin arkasını öyle kaldırmışlar ki içinde oturan sürekli yokuş aşağı gidiyor gibi duruyordu.

3 şeritli yol bir başka yarış pisti. Anlaşılan bölge, insanın kanına işliyor, herkes kendini yarışçı sanıyor. Damperli kamyonlar bile birbirleriyle yarış halindeler. Sonra ne oluyor, dönemeci alamayıp arabayı yan yatırıp kaydırmaca oynuyorlar. Firuzan bir keresinde böyle bir olaya tanık olmuştu. Kardeşinin evinin önünde bir damperli kayarak neredeyse giriş kapısından geçecekti.

















Dönüşümüzün büyük  kısmı yokuş aşağı. Bu da bize tempo kazandırıyor. Hızla Pendik’e varıyoruz. 1-2 kavşak var dikkat edilmeli. Özellikle E5 üzerindeki köprüden geçerken.

Sonrası malum, sahil yolu. Hava da artık kararmakta. Maltepe’de doldurulan alan içindeki Beltur’da verilen molada bisikletçi arkadaşlarını gören arkadaşlarımız sevinçteler. İhsan’ın ısmarladığı çaylarla biraz yanımızda kalanları mideye indirerek verilen molada artık ağrımaya başlayan kaidemi az da olsa rahatlatabildim. 100 km’ye dayanamıyor. Gerçi 100’ü de geçeceğiz.

Kadıköy’e varış Haldun’un hesapladığı gibi oluyor. Km 112,5’u göstermekte. Yolda ayrılanlar oldu, devam edenler de. Kimi daha fazla bile yaptı.

İmdaaat!

BirdLife International’ın (Dünya Kuşları Koruma Kurumu) hazırladığı bilimsel rapora göre, dünyanın en önemli doğal alanlarının 350’den fazlası tamamen yok olmak üzere. Bu doğa harikası alanlardan dördü ise Türkiye’de.

Raporda yer alan Dicle Vadisi, Burdur Gölü, Ereğli Ovası ve Seyfe Gölü. Hepsi de yanlış su ve tarım politikaları nedeni ile yok oluyor. Hasankeyf’in de içerisinde yer aldığı Dicle Vadisi, çok tartışmalı Ilısu Barajı nedeni ile tamamen yok olmak üzere. Dicle Vadisi, doğal zenginliklerinin yanı sıra, tüm dünyada UNESCO Dünya Mirası Listesi kriterlerinin 10’da 9’unu karşılayan tek yer olan Hasankeyf’i barındırdığı için kültürel açıdan da vazgeçilmez bir zenginlik.

Burdur Gölü ise, göle akan akarsuların önü barajlarla kesildiği ve yer altı suları sondaj kuyuları ile aşırı miktarlarda çekildiği için son 35 yılda üçte bir oranında küçüldü. Gölün ekolojik özelliklerini tamamen kaybetmek üzere olmasına rağmen halen barajlardan göle su salınmamakta.

Tuz Gölü’nün bulunduğu Konya Havzası’nda yer alan Ereğli Ovası’nın hikayesi de farklı değil. Ovayı besleyen nehirler ve yer altı su rezervleri, barajlar ve sondaj kuyuları nedeni ile kurudu. Tuz Gölü’nde bu sene flamingolar üreyemedi. Seyfe Gölü de aynı nedenler ile tamamen çölleşmek üzere olan başka bir doğa harikası. (Turkİnternet)















Göçbeyli Turu: Kadıköy Fenerbahçe (Mantarlar)-Bostancı-Pendik-İstanbul Park-Akfırat-Göçbeyli-İstanbul Park ve dönüş.

Tur tarihi: 16 Kasım 2014
Kat edilen mesafe: 109,36 km.
Ortalama hız: 14,7 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 7 sa. 24 dk., dışarıda geçen süre 9 sa. 58 dk. 
En yüksek sıcaklık 18 ˚C, en düşük 15 ˚C, ortalama 15,8 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 1033 m, kaybı (iniş) 1021 m.

Garmin yol bilgisi Göçbeyli, ±112

Tur bilgisi: Göçbeyli’de pazar günleri meydanda tezgahlarda sebze-meyve satışı, gözlemeci bulunmakta. Et-mangal var ama açık olması şansınıza . Bakkal, kahve var.









































Foto katkıları için Haldun ve Levent’e teşekkürler.

Haydoy’a yapılan bağışlar için tekrar teşekkürler.



Bölgeye yapılmış geziler Göçbeyli, ±111 , Ge-Ze-Ge-Ze-Geb-Ze