6 Nisan 2016

Riva, “Muhlama”

Bu pazar Riva yaptık, 100 km’lik yol, gidişi, gelişi, dolanışı vs... Ama esas önemlisi İhsan bizi orada muhlama yemeğe götürdü. Kaçtır giderim Riva’ya, orasını fark etmemişim. Muhlama bilirsiniz, kuymak da derler, Samsun'dan Artvin'e yani Ordu, Giresun, Trabzon, Rize, Artvin, Sivas, Tokat , Amasya ve Erzurum illerinde çok popüler olan bir yemektir. Gürcistan, Dağıstan, Azerbaycan ve Kafkasya'nın bazı bölgelerinde de çok popülerdir. Mısır unu, tereyağı ve genellikle minci adı verilen tuzlu çökelek (bazı yörelerde telli peynir veya su peyniri) peyniri kullanılarak yapılan mısır lapasının adıdır.

Fındık toplayıcılarının yemeğidir der İhsan. Tok tutar, midede genişler, şişirir. Biz de daldık içine zaten. 11 kişiydik sofrada. Yola 12 çıktık ama Varujan Akbaba’dan döndü. Haluk, Serhan, Levent, Kamil, Mustafa E., Ömer E., Ömer A., İhsan, Mehmet ve biz.

Rüzgar sabah bize karşı esiyordu, ama dönüşte işe yaradı, arkadan destek verdi yer yer. Bu günlerde de hava şaşırtıcı derecede sıcak. İklim değişikliği bu sene herhalde çok şaşırtacak. Yazın oldukça sıcak geçeceği söyleniyor.

Üsküdar’dan başladılar pedallamaya arkadaşları (bu ‘ı’nın eklenmesinin bir esprisi var da :)), biz Beylerbeyi’nde katıldık. Evden, yani Dudullu’dan E5’e paralel bir yol bulduk, 45 dk.’da Beylerbeyi’ne varıyor. Hele de Altunizade’den başlayan iniş. Nakkaştepe’den müthiş bir asfalttan yağ gibi kayıyor velespit. Herhalde Koç Holding için yolu böyle kaymak yapmışlardır, diye düşünmemek elde değil. Yol dedim de, Ataşehir’de yolların bazıları ne feci durumda. Bir kere o dökülen-sertleşen çimento artıkları, dalga dalga olmuş asfalt, lağım kapakları ve paralel ızgara delikleri... saymakla bitmez. Geçmemek için alternatif yollar aramak zorunda kaldım. Şu belediye başkanlarını bisikletle gezdirmek lazım. Başka türlü anlayamayacaklar durumumuzu.

Kanlıca’dan Mustafa E., Paşabahçe’den de Kamil dahil oluyor. Ve uzun bir zincir şeklinde süzülerek geliyoruz Akbaba’ya. Harika bir köy. 2 şirin kahvesi var. Fırını, bakkalı, güleryüzlü insanları. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde köyden bahsetmekte. 17. yüzyılda köyde bir çarşı ve hamam mevcuddur. Kiraz ve kestane mevsimlerinde Kestane ve Kiraz Faslı isimli mesire faaliyetlerinde, İstanbullu "safa ehli" insanların Akbaba Sultan’a giderek çadırlar kurduğunu, türlü sohbetler yapıldığını ve bunun iki üç ay sürdüğünü kaydetmektedir.

Kuzguncuk’dan iki saat içeride büyük bir karyedir, ki mevkinin letafeti ve meyve ve suyunun lezzetiyle meşhur olub, mezai-i kiramdan İstanbul'un fethine katılan Türkistan asıllı Ak Baba isminde bir zatın türbesi dahi orada bulunmakla Payitaht’dan tenevvüre ve ziyaret için gidilir.

Osmanlı sultanları ile ilgili ilginç bir yazı okudum geçenlerde. Kanuni’nin resminin Amerikan Temsilciler Meclisi Salonu’nda bulunmasına ilişkin. Aynen aktarıyorum. İddiaya göre Amerikalıların Kanuni’yi baş tacı etmesi annesi, dolayısıyla kendisi de, Yahudi olması sayesinde! Bilindiği üzere Musevi inancına göre, “Yahudilik, babadan değil anneden geçiyor!” 
Kanuni’nin babası Yavuz Sultan Selim, annesi ise Yahudi asıllı Polonyalı Helga Hanım (Hafza Sultan). 
Dünya Savaşı’nda Hitler’den kaçan Yahudilerin Türkiye’de önemli hizmetler ve görevler üstlenmeleri gibi; 1492 yılında da, İspanya’dan sürgün edilen Yahudiler Osmanlı’da çok önemli görevlere getirilmişlerdi. (II. Bayezid ve Yavuz Selim’in hekimbaşısı Joseph Yasef Hamon’du). İstanbul’daki vergi toplama düzeninin sorumlusu, hazinenin başına tayin edilen Eliyah Mizrahi’dir. 

Kanuni, Yahudi geleneğini evlilik sonrasında da sürdürdü. Eşi Hürrem Sultan’ın Ukraynalı Musevi kızı Roxolena olduğu cümlenin malumu. Hürrem-Kanuni çiftinin kızları Mihrimah için de damat olarak Rüstem Paşa’yı seçmeleri de rastlantı değil, çünkü Rüstem Yahudi. Kaptanı Deryaları Yusuf Paşa ise Rüstem Paşa’nın kardeşi! Kanuni’nin, daha sonra Hürrem’den olma oğlu padişah II. Selim’i, Yahudi asıllı Raşel (Nurbanu Sultan) ile evlendirmesi iddiaya göre “zincirin” sürmesi için. İddia bu.
 İslama göre Müslüman bir erkek her tür “ehli kitap ve iffetli” (Yahudi ve Hıristiyan) hatun ile evlenilebilir... (Maide suresi 5/5). Kanuni’nin Yahudi evliliğinin İslamca bir sakıncası yok. Yahudi bir anneden doğması ve hele de çocuklarını Yahudilerle evlendirmesi Musevi törelerine çok uygun.
Çünkü “Anne Yahudi ise çocuk da Yahudi!” Babanın esamisi hiç mi hiç okunmuyor!

Akbaba sonrası Dereseki, çeşmeden suları tazeleme ve rampayı tırmanış. Biraz kopmalar oluyor ama tepe noktasında grup tekrar toparlanıyor ve birlikte rampayı inip Riva otoyoluna bağlanıyoruz. Öyle bir ters rüzgar var ki, inişte bile pedal basmak gerekiyor. 26 km/sa olacak denilmişti hızına.

Üçüncünün bağlantı çalışmaları sürmekte. Viyadüklerin ayakları hazır. Haliyle altında şantiye kurulmuş. Bu da kamyon, toz, toprak, kargaşa demek.

Riva’yı görüyoruz artık. Son tepe noktasında toparlanıp TFF kampının önünden geçip balıkçı kasabasında soframıza ulaşıyoruz. Dışarda oturma kararı alındı. Hava güneşli, masalar birleştirildi, siparişler verildi. Kimi kara lahana yemeği, kimi döner ve ortaya muhlama. Öncesinden ikram olarak salatalar dağıtılıyor, ardından tereyağlı pideler ve koca bir tencere muhlama geliyor. Firuzan evin hanımı olarak servisi yapıyor. Herkesin tabağına koca 2 kaşık. Öff anam diyerek pidelerle dalıyoruz. Tabaktakiler bitip tencerede kalanı da bir kere daha pay ediyor Firuzan, arkasından ikram çaylar. Off off off... Lokanta sahipleri Karadenizli, besbelli. Burunlar ele veriyor :)) Ama şeker insanlar. İkramları, ilgileri eksiksiz.

Şöyle bir kıyıya uzanalım diyor İhsan ve peşinden basıyoruz pedallara. Ne güzel evler var yamaçlarda. Hele bir tanesine hayran kaldık. Kaptan köşkü gibi duruyordu denize doğru.

Eski tahlisiye istasyonu piknik alanına dönüştürülmüş. Adamlar mevsim hazırlığındalar. Keyifli bir yer, püfür püfür esiyor. Yazın bile eseceğini sanırım.

Dere kenarına iniyoruz güzel bir yoldan hızla kayarak... ve tekrar denizle buluşma noktasındayız. Büyük bir daire çizmiş olduk Riva etrafında.











Aykut Aydoğdu, İstanbul. Dijital tasarım ve çizimler.

Otoyoldan az sonra ayrılıp Alibahadır üzerinden Mahmutşevketpaşa’dayız. Bu yolculuğun en güzel yolları, köy içlerinden, tarlalar-bahçeler arasından geçen. İnsanlar evlerinin önünde, atölyelerinde çalışmakta. Pazar gezisine gelmiş İstanbullular, kimi lokantalarda, kimi yürüyüşte.

MŞP sonrası bir tırmanış ve Zerzavatçı molası. İhsan kaybolmuş, gitmiş. Pek de haber vermeden bu sefer. Gezinin sonunda artık daha fazla beklemeye tahammül edemeyip ayrılıyor, genelde.

Camii yanındaki kahvemizde ayran, soda, çay ile tazelenip, biraz simit ve lokum ve devam.

Yapraklı ekmek alacaktık, kalmamış. Ama yumurta bulduk köyde.

Görele’de Kamil ve Levent Beykoz istikametine ayrılıyorlar. Kalan sekizli olarak bizler Kavacık, A.Hisarı ve Üsküdar’a pedal basıyoruz. Boğaz trafiğini ortadan yararak. Zaman zaman bekleşip devam ederek. Üsküdar Mustafa E., Ömer E. ve Ömer A.’nın ayrılma noktası. Kadıköy’de Serhan ve Haluk, Söğütlüçeşme’de de Mehmet. Biz de FB stadındaki güvenlik önlemleri nedeniyle trafiğe kapatılmış yolu biraz iterek, biraz tersten giderek aşıp Kızıltoprak üzerinden evin yolunu tutuyoruz.










Bisiklet sporuna faaliyetleri arasında ilk yer veren FB’nin 1912-1960 yılları arasında bir bisiklet branşı vardı (keşke bugün de olsa). Esasen, bir süre yasaklanan yarışların İkinci Meşrutiyet'in ilanından (1908) sonra tekrar canlanmasında FB’nin bu spora ağırlık vermesinin rolü büyüktür. İlk yol yarışları Fenerbahçe, Maslak ve Bakırköy'de, pist yarışları ise günümüzde FB Şükrü Saracoğlu Stadyumu’nun bulunduğu Union Club Sahası'nda yapılmıştır denilmekte.

Haydoy’a yapılan bağışlar için teşekkürler.

Riva-Muhlama: (Dudullu)-Üsküdar-Beykoz-Akbaba-Dereseki-Riva-Alibahadır-MŞP-Zerzavatçı-Görele-Kavacık-A.Hisarı-Üsküdar-Kadıköy-(Dudullu)

Tur tarihi: 3 Nisan 2016
Kat edilen mesafe: 115,02 km.
Ortalama hız: 13,9  km/sa.
Bisiklete biniş süresi 8 sa.15 dk., dışarıda geçen süre 11 sa. 42 dk.  
En yüksek sıcaklık 24 ˚C, en düşük 11 ˚C, ortalama 15,9 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 1552 m., kaybı (iniş) 1538 m.
En düşük irtifa 0 m., en yüksek 214 m.

Garmin yol bilgileri Riva-Muhlama





















































Foto katkıları için Levent’e teşekkürler.