27 Nisan 2016

bisikletle 52.TUR

Cumhurbaşkanlığı turunun bu seneki parkurunda Beykoz Akbaba’da tırmanış olduğunu duyduğumuz an kafamızda “neden olmasın” ışığı yandı. Hem gider kahvaltımızı eder, TUR’u izler ve devamında Fener’e pedallarız. Aaaa... pazara sağanak göstermesin mi Meteoroloji Genel Müdürlüğü. Ne var ki yabancı kanallar yağmuru akşam üstü gösteriyordu. Bu sefer yabancılara güvenip çıktık yola (geçen sefer yerliye güvenmiş bütün gün yağmuru beklemiştik).

Sabah erken yollar çok keyifli oluyor, üstelik de pazar, fazla araç yok. Evden (Dudullu) E5’e paralel basıp Altunizade’ye çıkıp Nakkaştepe’den iniverdik Beylerbeyi’ne. Tam 45 dk.’da. Bekleme noktasındaki minik kahveye yerleşip, çaycıyı da kafaya alıp (1,5’dan 1,25’e indirttik), Cumhuriyet’e göz atarak arkadaşları beklemeye koyulduk.

Yarış hazırlığı yapılmakta etrafta. 11’de başlayacak, buralardan 11 buçuk gibi geçecekler. Her tarafta fosforlu polisler, şeritler çekilmiş, araçlarla yollar kapatılmış... Ne kadar da polis varmış dedirten durumlar.

Önce İhsan, sonra Ali ve Serhan, derken Levent ve Özgür (bugün bizimle) çıka geldi. Olduk mu 7? Bastık pedallara. Yollar trafiğe kapatıldığından bom boş. İlk defa sahilde arabasız bisiklete biniyorum. Ne keyif ama. İster sağdan ister soldan git, istersen kavşağa ters gir. Kimsecikler yok. Bir tek bizim gibi bu fırsatı bilen bisikletçiler. Herkes mutlu, birbirini selamlıyor.

Paşabahçe’den Kamil de katılınca 8’li olarak Akbaba yolunu tutuyoruz. Delikleri yamamışlar, iyi ki TUR var da yollar biraz olsun düzeltilmiş. Bisiklete binmeden yollarımızın ne rezil olduğunu anlamak mümkün değil. Bazı yerler var, utanılacak gibi. İstanbul diyorsun, göz bebeğim diyorsun ve yolların haline bakmıyorsun :((

Akbaba’da kahvaltıdayız. Ama aklımız yarışta. Cepten start alındığını öğrenebiliyoruz. Hatta kimimiz cepTv’den izliyor. Çıktılar, geçtiler, geliyorlar heyecanı içinde tırmanış noktasına doğru yola çıkıyoruz. Onlar Beykoz’dan R. Kavağı’na inip tırmanacaklar Akbaba’ya doğru (nedense parkur şemasında tersi gösterilmiş). Biz de tersini yapacağız ve tepe noktasında buluşacağız.
52.TUR İstanbul parkuru

Buluşma noktası. Herkes kendine yer seçiyor. Özgür daha aşağılarda konuşlanıp uygun bir açı peşinde. Firuzan ve Levent hafif tepe noktasını tercih ediyor. Oradan daha iyi çekim olur düşüncesiyle. İhsan acaba bir bisiklet kapabilir miyim sevdasında, Serhan cepTv’den takipte. Kamil ise Tv’ye nasıl çıkarım derdinde. Üzerine geçirdiği fosforlu ceketle bir oraya bir buraya koşarak tepemizdeki helikopterin dikkatini çekmeye çalışıyor.

Evet öncü motorlar gelmeye başladılar. Köşeyi 3 yarışçı döndü, hızla bize doğru geliyorlar. Bir ikili daha çıktı ve arkalarından bir üçlü. Önümüzden süratle geçiyorlar. Alkışlıyor, tezahüratta bulunuyoruz. Ve nihayet peloton gözüküyor. Müthiş bir kalabalık. Rengârenk formalar. Şahane bisikletler (hepimizin suları akıyor, ağzımızın tabii) ve hızla dönen pedallar... O güçlü yarışçılar. Her şey çok çabuk olup bitiyor. Hani uzun seyredelim diye de rampaya yerleşmiştik :((

Olay bu kadar. Ayrılalım derken polislerden biri “1 tur daha atacaklar” lafı etmez mi! Hoppala, yazmıyordu böylesine. Dönüp yerimizi gene alıyoruz. Heyecanla gelmelerini bekleyerek. Ama Tv’den izlediğimizle adamlar çoktan Kuleli önlerine varmışlar bile. Polisin dünyadan haberi yok, bittiğini biz haber veriyoruz.

TUR’u geride bırakmış Boğaz sırtlarından Fener’e doğru yol almaktayız. Buraları çok güzel. Poyraz sapağını geçtikten sonra Üçüncü’nün yollarına denk geliyoruz. Halen bu bölgede inşaat durumları devam ediyor. Üstten geçecek köprüyü bitirmemişler, öyle toz toprak içinde bırakmışlar. Altta giden dev beton yol. Tüm çevrede ağaçlar kesilmiş, sanki bir afet buradan geçip ortalığı perişan etmiş görünümünde.

Bugün 24 Nisan, 1915 yılında İstanbul’da Ermeni topluluğunun önde gelenlerinden 2.345 kişi tutuklandı. Çeşitli kaynaklara göre Ermeni katliamları, sağlıklı erkek nüfusun toptan öldürülmesi ya da askere alınarak zorla çalıştırılması ve sonrasında kadın, çocuk ve yaşlılarla birlikte ölüm yürüyüşü şartları altında Suriye çöllerine sürülmesi gibi olaylarla birlikte I. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında iki aşamada gerçekleşti. Askeri muhafızlar eşliğinde sürülen Ermeni kitleler, evlerinden uzakta yiyecek ve su sıkıntısı yaşadı; ayrıca aralıklarla soygun, tecavüz ve katliama maruz kaldı. Süryaniler ile Rumlar gibi diğer yerli halklar ve Hristiyan etnik gruplar da Osmanlı hükûmeti tarafından benzer şekilde hedef alındı. Bu durum bazı tarihçiler tarafından "aynı soykırım politikasının" bir parçası olarak kabul edildi.

Osmanlı askerleri eşliğinde Harput'tan Mazraa (günümüzdeki Elazığ) yakınındaki bir hapishaneye doğru sürülen Ermeni kafilesi, Nisan 1915

1915 Ermeni Soykırımı ile yüzleşmek neden zor ama önemli?

Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi Murat Paker, bu soruya açıklık getirmek için bir makale kaleme almış. Okumak için tıklayın T24.

Ali’nin arka freni sürtüyor. Tekerin akordu bozulmuş. Fren pabuçlarını açmaya çalışıyor ama pek başarılı olamıyoruz. Hidrolik V-freni ben de pek bilmiyorum.

Fener gene kalabalık. İllaki dibine kadar arabasıyla gelmek zorundalar. Yürümek ayıp olur. Sonra ileri geri manevra ile uğraş. Muhtarlık en iyisi bir yerden kesmeli araç girişini. Meydanda park ettirip yürütmeli ziyaretçileri.

3. köprü buradan çok rahat görülüyor. Sanki burnunun dibinde. Kocaman. Yapımı tamamlandığında, 59 metre genişliği ile dünyanın en geniş, 320 metreyi aşan kule yüksekliği ile dünyanın en yüksek kuleye sahip asma köprüsü ve 1408 metrelik ana açıklığı ile üzerinde raylı sistem bulunan en uzun asma köprüsü olacaktır.

Raylı sistem diyorlar ama nereden nereye gideceği söylenmiyor. Şu ray meselesi de nedir, bir türlü bitirilmeyen Marmaray projesi? Efenim, İspanyol OHL firması (ihaleyi alan) maliyet artışlarını göstererek daha fazla para istemiş. Bazı kamulaştırma işleri bitirilememiş. Anıtlar Yüksek Kurulu kararı gecikmiş vs vs... Sözüm ona 2017’de bitecekmiş. İster inan ister inanma!

Fener köy kahvesinde dinleniyor ve tıkınıyoruz. Köfte bazı arkadaşlarımızın iştahını kabartıyor. Çaylar 1 lira ama soda 2 lira ki fahiş. Bakkalda 50 krş olan kahveye gelince nasıl 4 katına çıkabiliyor? Öperim seni!

Dönüşümüz Kaynarca üzerinden. Güzel bir yoldan geliyoruz buraya. Köy yolları, etraf yeşillik. Güzel malikaneler var. Farklı mimari örnekler. Leylekler tepede uçuyor. Hepimizin bu sene çok seyahat edeceği belli oluyor.

Kaynarca sonrası sıkı bir rampa bizi karşılıyor. %17’yi bulduğu noktalar E’yi bile zorluyor.

Riva yolundan hafifçe çıkıp Zerzavatçı’da kahvede yer kapmak için İhsan ve Özgür önden gidiyorlar. Buraları da çok güzel ama bağlantı yolları bitip de araçlar üzerlerinden geçince yağacak egzoz gazı herhalde 10 sene içinde yaşanmaz hale getirir.

Cami dibindeki kahvede yerimizi almış soda-ayran-çay karışımı bir sipariş veriyoruz. Çaycı tatlı bir genç, hepsini aklında tutamadığından ayrı ayrı alıyor.

İhsan ve Özgür burada gruptan ayrılıyorlar, Levent ve Kamil de Görele kavşağında.

Ama işte tam bu noktada gökyüzünden öylesine bir sağanak iniyor ki, sormayın. Beklenen yağıyor. Herkes bir tarafa sığınıyor. Şansımıza açık alanda değiliz ve kurtuluyoruz ıslanmaktan. Levent, Kamil, İhsan ve Özgür ne yaptılar bilemiyorum.

Sonrası malumunuz; Kavacık-A. Hisarı-Üsküdar şeklinde sürüyor. Boğaz trafiği kalabalıklaşmış. Sabahki durumun tam tersi. Her yeşil alana yerleşmiş mangalcılar ortalığı dumana boğmuşlar. Ne etidir bu böyle duman çıkaran? Çok yağlı olmalı. İstanbul’un her yeşilinde bu insanlar tezgah açmış yelliyorlar. Kimi kaldırımda, kimi bisiklet yolu üzerinde. İstisnasız! Ben buna göçebe geni diyorum.

Üsküdar’da Serhan ve Ali Beşiktaş’a geçiyor biz de evin yolunu tutuyoruz.

Bataryanın şarjı bayağı azaldı. 2 çizik kaldı. Biraz tasarruf için kapatıyoruz. Rampalarda ancak devrede. Hâliyle ağır bisiklet yoruyor. Ama vardığımızda 103 km’yi görmek menzile ilişkin ip ucu da veriyor. Molalarda şarja bağlarsan menzili rahat 120+’ya çıkartabilirsin. Elbette rampa-rüzgar-kilo sonucu değiştirir.

Haydoy’a yapılan bağışlar için çok teşekkürler.





















bisikletle 52.TUR: (Dudullu)-Beylerbeyi-Beykoz-Akbaba-Anadolufeneri-Kaynarca-Zerzavatçı-Görele-Kavacık-Anadoluhisarı-Üsküdar-(Kadıköy-Dudullu)

Tur tarihi: 24 Nisan 2016
Kat edilen mesafe: 98,61 km.
Ortalama hız: 14,6  km/sa.
Bisiklete biniş süresi  6 sa.45 dk., dışarıda geçen süre 10 sa. 26 dk.  
En yüksek sıcaklık 30 ˚C, en düşük 17 ˚C, ortalama 22,5 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 1591 m, kaybı (iniş) 1575 m.
En düşük irtifa 0 m., en yüksek 253 m.

Garmin yol bilgileri bisikletleTUR


















































Foto katkıları için Levent’e teşekkürler.