2 Ocak 2018

Yılın İlk Turu; Pi(de)yerLotiBozaİçer

Yılın sonu ol(a)madı, hava döndü. Ama yılın başı müthiş bir sürpriz yaptı ve güneşli pırıl pırıl bir gün oldu. Karaköy’de buluşup şehir turu yapacağız. Sürpriz: Orhan’ı da iskelede görmek çok iyi oldu. GEO için fi tarihinde birlikte poz vermiştik. Cenap’ın mimar arkadaşı. Tatil olması nedeniyle az da olsa yollar sakin. Ancak çoğu dükkanlar açık. Siirt Pazarı’nda pidelerimizi hazırlatıp Yaşar Bey’in Dostlar Çay Evi’nde sohbet ede ede midelere indirdik. Eskiden 3 liraya çıkan pidemiz artık 4,5 oldu. Ama gene de yumurtalı pideyi bu fiyata başka yerde zor bulursun. Buraya gelmişken otlu-otsuz Van peynirinden de alıp yolumuza devam ediyoruz. At Pazarı, Osmanlı döneminde at satılan bu meydan bugün nargile ve çayın bolca tüketildiği kafelerle dolu. Muhafazakarların Cihangir’i denilmekte. Bugün bu saatte sakin, geçiyoruz içinden ve iki köşe dönerek Fatih Camisi’nin arka avlusundan devamla, Karagümrük Stadı’nın yakınından karşıya geçip sürdürüyoruz pedallamayı. Bugün buranın pazarıymış. Tezgahların arasında takılı kaldık, biraz iterek aralardan sıyrılıp hafif bir yay çizerek bugün canlılığını terk etmiş Sulukule içinden, Mihrimah Camii önünden Edirnekapı’ya ulaşıyoruz. Cami Mimar Sinan’ın erken dönem eseri. Mihrimah Sultan’a duyduğu gizli aşkının tasviri olduğu rivayet ediliyor. Caminin kubbesi, dışarıdan bakıldığında, tüm ihtişamıyla tek başına yükselmekte. Minaresi sadece bir tanedir. Mihr ü mâh, Farsça güneş ve ay anlamına gelmekte. O nedenle denir ki, yılın bir gününde, günbatımında öyle bir nokta vardır ki, Edirnekapı’daki caminin tek minaresinin arkasından güneş batarken, Üsküdar’daki Mihrimah Camii’nin minareleri arasından ay doğmaktadır. Bu nokta nerededir ve senenin hangi günüdür, bilen var mıdır? Belki de artık gökdelenler yüzünden bu nokta kaybolmuştur. Siluetini değiştirdik, Dubai’ye benzettik İstanbul’u. Bunlara izin verenlerin şimdi yatay yapılaşmadan söz etmelerini anlamak mümkün değil. Bizlerle alay ediyorlar. Doğal alanları yok ederek, tarım ve su havzalarını imara açarak, 3. köprü, 3. havalimanı, Kanal İstanbul gibi projelerle, kentin sorunlarına çözüm bulma yerine para kazanma peşinden koşuyorlar. İstanbul’un sembolü martı deyip, martıların yaşam alanlarını yok ederek, ömrümüzün uzun yıllarını trafikte geçirtmeye, sınırlı kaynaklarımızı da israf etmeye devam etmekteler.

Rami Kışlası’nın önünden devam ediyoruz GaziOsmanPaşa’ya. Kışlada restorasyon çalışması halen sürmekte. Şehir Müzesi olacakmış. III. Mustafa döneminde yaptırılan ve II. Mahmut döneminde yenilenen ve büyütülen kışlaya daha sonra mühendishane öğrencileri taşınmış. Cumhuriyet döneminde de orduya hizmet veren Rami Kışlası, 1980'li yılların başında Genelkurmay tarafından dinlenme alanı yapılmak şartıyla İstanbul Belediyesi'ne devredilmiş.

Piyer Loti havanın güzelliği nedeniyle kalabalık. Bisikletlerle girmeyelim diye içerde kafelerin olduğu bölümdeki otoparka bırakıyoruz. Derhal gelen görevli “yassah” diye bizi durduruyor. Ya bisikletin nesi yasak? Motosiklet, bisiklet yasakmış. 2teker olduğumuzdan aynı kefeye koyulmuşuz. Adam patır patır gürültü yapıyor, gaz salıyor. Bizim onunla ne benzerliğimiz var?! Yetkili kişiyle konuştuktan sonra meseleyi çözüyor bisikletleri bırakabiliyoruz.

Çeyrek artık büyüdü, sıvı mamadan kuru mamaya geçti. Çeyrek kim mi? Küçük bir köpek. Gözleri açılmamış, göbek bağı üzerinde sokağa terk. Firuzan sahip çıktı. Şimdi bisiklet turlarına katılıyor.

Yolda Eyüp Belediyesi’nin sahte duyurularını gördük. Kendini hayvan dostu olarak tanıtıyor. Takiye yapmış. İki ay önce kıyamet koptu, herkes ayağa kalktı. Şikayet ve ısırmayı gerekçe göstererek ilçedeki tüm köpekleri toplamaya başladı. Köpeklerin akıbetiyle ilgili de iddialar var. Toplanan köpekler belediyenin hiçbir barınma merkezinde bulunamadı. Bu da 'köpekler öldürülüyor mu?' iddiasını gündeme getirdi. Hayvanları koruma kanununa göre küpeli bir köpeğin belediye görevlileri de dahil olma üzere toplatılması kanuna aykırı. Yine aynı yasaya göre toplama sırasında
uyuşturucu iğne sadece veteriner hekim tarafından yapılabiliyor. Kontrolsüz atılan uyuşturucu iğneler hasta ve yaşlı köpeklerin ölümüne neden olabiliyor. Utanmadan afişleri asmışlar. Bu ne pişkinlik.

Yalan    









İnsanlar hükümetten korktuğu zaman zorbalık; hükümet insanlardan korktuğu zaman özgürlük vardır. 250 sene önce Thomas Paine’in bu sözü ne de güzel anlatıyor durumu.

Eyüp’te bir kahvede, güneşin sıcak ışınları altında çay-kahve içiyor ‘derin’ felsefi konuları tartışıyoruz. Bay-bayan meselesi, bilim kadınları... gibi. Bazı konularda sinirlensek de genelde hoş sohbet içinde geçiyor.

Vefa’ya kadar arka yollardan gidiyoruz. Balat bir hayli renk değiştirdi. Şehrin yeni cazibe merkezi. Karaköy’ün az daha halk ile iç içe olanı. Pek çok yiyecek-içecek yerleri, dükkan, sanatçı atölyeleri var. Antikacılar da buralarda. Hatta pazarları mezat da oluyor bazılarında. Kalabalık var. Aralarından dikkatlice geçmekteyiz. Balat, tarih boyunca ağırlıklı olarak Musevilerin, özellikle de “Sefaradim” diye adlandırılan İspanyol Musevileri’nin yaşadığı bir merkez olarak biliniyordu. Musevilerin dışında Rumlar, Ermeniler ve Türkler de Balat’ta yaşıyorlardı. Semtte yaşayan bu dört ayrı grubun dinsel ve kültürel izleri Bizans, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinin küçük birer örneği olarak karşımıza çıkmakta. Bugün kentsel dönüşüm rüzgarına kapılmış uçuyor burası.

Vefa Bozacısı’na çıkarken Ayın Biri Kilisesi önünden geçiyoruz. Uzunca bir kuyruk var önünde. İstanbul’da aşağı yukarı 75 tane Rum kilisesi vardır. İki tanesi özellikle popüler. Burası ve Büyükada’daki Aya Yorgi Manastırı. Kilisenin asıl adı Vefa Kilisesi; Meryem Ana Kilisesi ve Ayazması olarak da biliniyor. Ayazma, Ortodoks Hristiyanların şifa verdiğine inandığı ve kutsal olarak nitelendirdikleri su kaynaklarına verilen isim. 1080’den beri burada bir kaynağın var olduğu söyleniyor. Fetihten sonra yok oluyor ama 1700’lü yıllarda rüyasında buradaki suyu gören küçük kız çocuğu, bu kilisenin yapılmasına sebep olmuş. Nasıl Ayın Biri unvanına kavuştuğu ise bilinmemekte. Ancak insanlar yılbaşlarında yeni bir yıl için dilekte bulunmak ve dua etmek için gelmeye başlamışlar. Ve bu kulaktan kulağa yayılarak bir ritüel haline dönüşmüş. Daha sonra da anahtar seremonisi çıkmış. Kiliseye gelenler dileklerinin kapısını açması için birer anahtar almaya başlamışlar. Dilekleri gerçekleşince de anahtarı geri getirmekteler. Ve işte bu kalabalık anahtar alış-verişi için bekleyişte.

Sadece kilisenin değil, bozacının önünde de kuyruk. İlk defa dışarıya taşanı görüyorum. Onun da mı bir ritüeli var? Vefa Bozacısı tarihini 1876’dan başlatıyor. Hacı Sadık Bey’in Arnavutluk Prizren’den İstanbul’a gelişiyle. O yıllarda bozanın sulu kıvamlı, esmer renkli ve ekşi lezzetli biçimde yapılıp satıldığını görür. Farklı bir yöntem dener ve bugünkü koyu kıvamlı, açık sarı renkli hafif ekşimsi lezzetini üretir. Bugün 4. nesil boza işini sürdürmekte. Boza darı, buğday, arpa vb tahılların fermente edilmesiyle yapılan bir içecek. Fermantasyon nedeniyle bir miktar alkol de çıkıyor. Bu nedenle bira ve bozayı kuzen sayarlar. Fermantasyonu uzat, alkol oranını yükselt, içine de biraz afyon koy, al sana Tatar Bozası. Evliya Çelebi seyahatnamesinde, bozanın çok tüketilmesi halinde aşırı bir sarhoşluk halinin oluştuğunu söylemekte. Bu da bozanın halkımız tarafından neden çok sevildiğini anlatmıyor mu? Türk olduğunu söylemek çok mantıklı değil. Balkanlar ve Orta Asya’da da tüketiliyor. Hatta Hititlerin birası bugünkü bozanın daha sulu ve alkollüsü. Günlük yaşamlarında çok önemli bir yeri var. Sadece kendilerine değil, tanrılarına da sunmuşlar. Biranın yararlarına inanan Hititler; maltı kabarttıkları suyu bile atmayıp, atlarına, tımarlarının belli bir safhasında tuzla karıştırarak verdiklerini Sivas Arkeoloji Müzesi’nde okumuştum.

Turun sonuna yaklaşıyoruz. Eminönü trafiğini slalomlayarak geçip Karaköy’den hızla Beşiktaş vapur iskelesine yetişiyoruz. Serhan, Nurhan, Kamil ve Gültekin’e veda edip Haluk’la Kadıköy’e geçmekteyiz. Bundan sonrası malum. Daha 13 km yolumuz var.

Eve çok gecikmeden varmak rahat oluyor. Günler halen kısa, gerçi 21 Aralık’ı geride bıraktık. Artık dakika dakika uzamakta.










Yılın İlk Turu; Pi(de)yerLotiBozaİçer: (Dudullu-Kadıköy)-(gemiyle) Karaköy-Eminönü-Unkapanı-Fatih-Karagümrük-Sulukule-Edirnekapı-GOP-PiyerLoti-Eyüp-Balat-Vefa-Karaköy-Beşiktaş-(gemiyle) (Kadıköy-Dudullu)

Tur tarihi: 1 Ocak 2018
Kat edilen mesafe: 55,58 km.
Ortalama hız: 12,7 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 4 sa. 22 dk., dışarıda geçen süre 8 sa. 56 dk.
En yüksek sıcaklık 16 ˚C, en düşük 8 ˚C, ortalama 11,8 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 598 m, kaybı (iniş) 583 m.
En düşük irtifa 0 m., en yüksek 130 m.