21 Haziran 2016

[bisikletle]Türkiye: Güney (Akşehir-Şarkikaraağaç)

25 Mayıs 2016, Çarşamba / Akşehir – Şarkikaraağaç, 50 km. (16. gün)

Hava güzel, hazırlanıp kahvaltı edip çıkmam 9’u geçiyor. Gene şort ve yelekleyim. Isparta levhalarını takip ediyorum. Dün buralardan minibüsle geçmiştim. Ağaçların üstü dutlarla dolu. Patır patır dökülmekte. Yol güzel bir asfalttan, hatta solda yeşile boyanmış bir bisiklet yolu bile olan, Isparta–Antalya yoluna bağlanıyor. Biraz gittikten sonra da Doğanhisar ayrımı geliyor. Ben rotayı değiştirdiğimden Isparta yönüne sağdan devam ediyorum. Sağımda Sultan Dağları, önümde tırmanacağım rampa.

Yavaş yavaş eğim artmakta. Ama halen çok kırıcı değil. Arada hızla yanımdan geçen araçlar. Şimdi tırmanma şeridi başladı (6. km’de). Levhada da 4 km tırmanış yazdı. Eco’yla çıkıyorum. Karşıdan esen sert rüzgar pedallamayı çok zorlaştırıyor. Bir üst desteğe geçtim, normal moda. Bu biraz rahatlatıyor. Vitesi de 3’e yükseltebildim. Tempom artırıyor ama 9. km’de de ilk çentik gidiyor, [e].

Etraf müthiş güzel, hava tertemiz, olabildiğince ciğerlerimi dolduruyorum. Yeşil yeşil yemyeşille çevriliyim, üstümdeki mavi mavi masmaviliğin içinde koca koca bulutlar akıyor. Çok heyecan verici. Seyretmek çok keyifli. Rampa sertleşti. Dönemeçlerde karşı yola geçip eğimi biraz hafifletme çabasındayım. Rüzgar olmasa işler çok daha rahat olacak. Gökyüzü parçalı bulutlu. Güneşin çıkması iyi olur. Çünkü soğuk esen rüzgar bayağı üşütüyor.

Kocaman bir kaplumbağa, böyle büyüğünü gördüğümü hatırlamıyorum, karşıya geçmekte. Endişeleniyorum, yardım mı etsem? Ama en iyisi karışmamak. Zaten varlığımı fark edip yavaşlar gibi oluyor. Ben en iyisi inip geçişini kontrol edeyim, araç geçerse uyarırım. Asfaltın üzerinde tırnakları ses çıkartıyor, tıkır tıkır karşıya geçip banket sonrası hafif yamaçtan kayarak iniyor. Ama sonra ne yapacak, nasıl tırmanacak? Artık daha fazla yapabileceğim olmadığından bisiklete binip devam ediyorum. 23 Mayıs da onların günüydü, Dünya Kaplumbağa Günü. Yaşasııın...

Ninja. Feodal Japonya'daki ajanlar veya paralı askerler. Casusluk, sabotaj, infiltrasyon, suikast ve bazı durumlarda açıktan muharebe ninjaların temel işlevleridir. Dağların eteklerinde gizli yaşam süren bu insanlar çoğunlukla efendilerinin huzurundan kovulmuş veya kendi istekleriyle ayrılmış samurayların zaman içinde sayıca az olmalarını bir avantaj haline dönüştürmek için oluşturdukları gizlilik temelli savaş sanatı ninjalık olarak tarihte yerini aldı. Bir ninjanın pek çok dövüş ve zihin tekniğine hakim olması gerekirdi. Bu nitelikler genellikle hasımları olarak muhatap aldıkları iyi eğitimli samurayları alt etmek için gerekliydi. Ninjaların bu teknikleri zaman içinde ayrı bir dövüş dalını oluşturdu ve Ninjutsu adını aldı. Zira gereken durumlarda bir çubuğu bile hasmı ağır yaralayabilecek hatta öldürebilecek şekilde kullanabilmeyi bilmek gerekiyordu.

Karayolları ekibi levha dikmeye çalışıyor. Sağda durmuşlar, ben de yanlarından geçerken selamlaşıyoruz. Dağlar dev gibi önümde, ama ağır ağır da olsa yükseliyorum. 1000 m’den başladım, 600 m kadar yükselmem lazım. Önümdeki Garmin’e bakarak ne kadar daha kaldığını kestirmeye çalışıyorum. [e], 12. km’yi geçtim, 2. çentik de gitti (10.35).

Yol üzerinde sağda solda 2 çeşme var. Dağdan gelen sular bolca akmakta. 14,5 km geride kaldı. Burası Cankurtaran Köyü. 1548 m yükseklikte. Tamamında organik tarım yapıldığına dair yazılar okunmakta.

Kafama bafı takıyorum. Çok kuvvetli ve soğuk esmekte rüzgar. 19. km’de yeniden % 7 ile 2 km’lik bir tırmanış geliyor. [e], 3. çentik de gidiyor. Kaldı 2 çentik. Her çentik % 20’ye karşılık geliyor. Karayolları ekibi gene önümde, başka bir levha dikiyorlar. Beni görünce durdurup merak ediyorlar seyahatimin nedenini Kısaca anlatıyorum; İstanbul’dan çıktım, 15 gündür yoldayım... Çok hoşlarına gidiyor. İyi yolculuklar dilekleriyle ayrıldım yanlarından.

İşte 1600 m, Yellibel Geçidi (11.00). Rüzgar çok kuvvetli, her şeyi uçuruyor, solda bir çadır, çay-gözleme durumları. Yanlarına varıp soruyorum, “yağar mı, tepedeki kara bulutlar ürkütücü şekilde yaklaşmakta?”. Kadın, “şayet rüzgar kesilirse yağar” diyor. Aman hemen yola çıkayım, şimdi yağmurla uğraşamam.

Sultan Dağları Akdeniz bölgesinin Göller Yöresi'nde bulunan batı Toros Dağları'nın uzantısı olan yaklaşık olarak 100 kilometre uzunluğunda genç sıradağlardır.

1116 yılında Bizanslılarla Selçuklular arasında oluşan Bolybotum (Bolvadin) Savaşı'nda, Büyük Selçuklu Devleti Sultanı Müizzeddin Melikşah ordusunu güneydeki dağın yamacına, Emir Mengücek ise ordusunu kuzeydeki dağın yamacına yerleştirmiş, işte bu durum üzerine sultanın çekildiği dağa Sultan dağı, Emir Mengücek'in çekildiği dağa da Emir dağı adı verilmiştir. Anadolu Selçuklu Sultanı I. Rükneddin Mesud bu mücadelelerden sonra zamanını bu yerlerin iskânına ayırmıştır.

Artık önümde iniş var. Derken hafif bir çıkış ve müthiş iniş başlıyor. Yol da geniş, bırakıyorum kendimi yer çekimine. 55 km hıza çıkıyor velespit. Karşı rüzgar aniden esince 35’e düşüyor. Fakat öyle kuvvetli esiyor ki neredeyse devirecek beni. 140 kilo ağırlık burada işe yarıyor. Sert rüzgara direniyor.

İndikçe hava da ısınıyor, kafama taktığım baf fazla gelmeye başladı. Karşıdan gelmekte olan 2 bisikletli görüyorum. O kadar hızlıyım ki duramam. Turcular, yabancıya benziyorlar, bir kadın bir erkek, selamlaşıyoruz. Ama onlar adına üzülüyorum, işleri zor. Ben 10 km’de yükseldim. Bu taraftan çıkış çok daha dik. Kısa mesafede 1600’e çıkmaları gerek.

Bu arada benim bataryanın da % 80’i harcandı, [e]. Yol düzeldi, ama daha önümde 14 km var. Sağdan Gelendost ve Isparta ayrılıyor, ben sola Konya-Beyşehir’e döndüm. Artık coğrafya da değişti, ısı da, hava da, rüzgar sağımdan esmekte. Ahh bir arkadan esse.

Yamalı bir yol. 2013’de Firuzan’la buralardan geçmiştik. Güzel anılar canlanıyor gözümde. Sağdaki benzincide bir kısa mola, biraz ayakları dinlendirme, pek durmadan geldim. Sonra içilen gazoz ve yola devam.

Osmanlı’dan devralınan borcun son taksitini ödemişiz bugün, 1954 yılında. İlk yurtdışı borçlanma Abdülmecid tarafından 1854 yılında Kırım savaşını finanse etmek için alınmıştır. Bu borçlanmanın ardından peş peşe borçlanan Osmanlı İmparatorluğu borçlarını ödeyemeyecek duruma gelince borç veren batılı ülkeler bu borçları tahsil etmek için Düyunu Umumiye idaresini kurmuşlardır. Böylece Osmanlı İmparatorluğu mali yönetimini başkalarına teslim etmiştir.

Osmanlı'dan devralınan borçların ödenmesi 1954 yılında bitirildi. İlk dış borçlanma 1854 yılında yapıldığına göre bu borçların tasfiyesi 100 yıl sürmüş oluyor. Osmanlı'dan devralınan borçlar 145 milyon Osmanlı altın lirası tutarındaydı. Bu da o dönemin milli gelirinin yaklaşık yüzde 65'i ediyor. Bugünkü koşullarla düne bakıp devralınan borç miktarının söylendiği kadar yüksek olmadığı tezini ileri sürenler bu borcu aynı mantıkla bugünkü değerlerle hayal etmeye çalışırlarsa kabaca 500 milyar dolarlık bir borç yüküne denk geldiğini göreceklerdir.

Osmanlıcılığa hevesliler nasıl bir enkazın devralındığını hiç söylemiyorlar ve TC’nin ilk 10 yılını acımasızca eleştiriyorlar. Ve nihayet Şarkikaraağaç levhası önündeyim. Giriş 2 yandan yapılıyor. O zaman sağdan giriliyordu, bu sefer soldan gireyim. Tam ÖE’yi soracaktım ki, solda levhasını görüyorum. Md. Yrd. Engin Bey ile kayıt işlemleri sonrası kapı önünde beylerle biraz sohbet ve odaya yerleşme. Az akan suda bir duş, sonra dolaşmaya. Pazar varmış bugün, bayılırım.












Büyük bir pazar, yok yok. Önce alet edevatlar, tavuklar, civcivler, sonra giyim kuşam ve nihayetinde yiyecekler. Sokak boyunca gidiyor. Yarım kilo kiraz alıyor (5 TL/kg) ve dolanırken bir bisiklet tamircisi görüyorum. Ali Bey, deden babaya, oradan kendine geçen bir atölye. Samimi, güler yüzlü. Davet ediyor çaya. Takılıyorum, konudan konuya atlıyoruz. Seyyar kunduracı bir bey de var dükkanda. Bana katmer ısmarlıyorlar, ben de kirazları çıkartıyorum. 3 çocuğu ve hanımı da katılıyor aramıza. Bir saatimi yanlarında geçirdikten sonra bu güzel insanlara veda edip yürürken bir başka bisikletçi daha görüyorum. Onun da bilgilerini almak üzere dükkana girdiğimde gene laf lafı açıyor ve oraya da yerleşiyorum. Osman Bey daha teferruatlı çalışıyor. Daha meraklı görünüyor. Orada da 1 saat boyunca konuşmadık konu kalmıyor, bisiklet ağırlıklı başlayıp siyasete kayarak sürdürüyoruz çaylar eşliğinde.

Saatler de ilerledi, 6’ya geliyor. Karnımı doyurmak üzere önceki gelişimizden bildiğim Tadım Restaurant’ta az pilav+nohut+az yoğurt+salata (ikramları)=13 TL ile doyuyorum. Sonra Korkusuz Otel’den bir fiyat almak üzere uğruyorum. O zaman burada kalmıştık. 3 sene içinde değişiklik olmamış, 1 kişi 50-, 2 kişi 100-TL, O.K. Ve çok met edilen helvacılara yöneliyorum. Tokgöz Helvacısı, tahin+köpük (1,5 TL) aldım, Akşehir’deki gibi. Helvanın esası buradaymış. Esası un helvası ama irmik de, tahin de var. Kadir Bey ile kısa ama zevkli bir sohbet. “Bir daha gelişinizde arayın, size Kızıldağ Milli Parkı’ndaki evlerden ayarlayalım, güzelliği görün” der. Evet kiminle konuştuysam Kızıldağ’dan söz etti. O zaman farz oldu, bir daha geleceğim. Zaten bu bölge çok elverişli pedallamaya.

Çınaraltı kahvesinde bir sade (2 TL) ile tahinin bir kısmı mideye iniyor. Gerisini akşama saklıyayım. Ve geldiğim yoldan ÖE’ye dönerek notlarımı yazmak üzere salonda bir masa seçiyorum kendime.


Şarkikaraağaç. İlçenin adındaki "şarkî" sıfatı "doğuya ait, doğuda" anlamına gelir. Karaağaç adında Denizli iline bağlı bir ilçe daha bulunması, bundan dolayı da herhangi bir karışıklığın ortaya çıkmaması için biraz daha doğuda olan Isparta'ya bağlı Karaağaç'a "şarkî", batıda olan Denizli'ye bağlı Karaağaç'a da "garbî" (batıya ait, batıda) sıfatı konulmuştur. Ancak sonraki yıllarda Denizli'nin Garbî Karaağaç'ı, adını Acıpayam olarak değiştirmiştir. Isparta'ya bağlı Karaağaç'ın önündeki "şarkî" kelimesi ise kaldırılmadan bugüne kadar kullanılagelmiştir. Yazılış biçimi eskiden Şarkî Karaağaç ya da Şarki Karaağaç iken, bugün sadece Şarkikaraağaç olarak birleşik yazılır. Yöre halkı günlük konuşmalarında genelde Şarkikaraağaç yerine Karaağaç, Karaaç ya da Garaaç deyimini kullanır.










Akşehir-Cankurtaran–Şarkikaraağaç

Tur tarihi: 25 Mayıs 2016
Kat edilen mesafe: 50,02 km.
Ortalama hız: 16,6 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 3 sa. 0 dk., dışarıda geçen süre 3 sa. 36 dk.  
En yüksek sıcaklık 28 ˚C, en düşük 16 ˚C, ortalama 21,5 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 893 m, kaybı (iniş) 747 m.
En düşük irtifa 1017 m., en yüksek 1693 m.

Garmin yol bilgileri Akşehir–Şarkikaraağaç

Tur bilgisi: Akşehir sonrası 6. km’de başlayan rampa ile 14 km boyunca 1083 m’den 1698 m’ye çıkıyor. 600 m irtifa kazanılıyor. 10 km iniyor, 1başta 13 km’lik 1167 m’den 1291 m’ye çıkış. 89 m’ye. Göle paralel yol yamalı ama fazla çıkışı yok.

Şarkikaraağaç ÖE 0246-4112054





















Şarkikaraağaç    











Çetin Bisiklet Tamirhanesi, Ş.Karaağaç




Öner Bisiklet Tamirhanesi, Ş.Karaağaç



Tadım Restaurant, Ş.Karaağaç



Korkusuz Otel, Ş.Karaağaç





















17. gün (devamı) Şarkikaraağaç–Beyşehir – 14. gün (öncesi) Çay–Akşehir