7 Mart 2017

Hayır’lısıyla...

Avcılar diye duyurduk gezimizi ama Avcılar’a gidemedik. Aksilik oldu. Onun yerine Boğaz’ın iki yakasında araçlar, yayalar, valelerle mücadele ettik. Hani derler ya, neye niye neye kısmet. İşte aynen.

Uzundur arkadaşlarla buluşup pedallamıyorduk. Havalar soğuk gitti 2 ay boyunca. Gerçi arada güneş yüzünü gösterdi ancak pazar gününe denk gelmedi bir türlü. Ama sanırım artık cemre de toprağa düşeceğine göre... güzel günler göreceğiz.

Cemre, ilkbahar başlangıcında yedişer gün arayla; önce havada, sonra su ve toprakta oluştuğu sanılan sıcaklık artışı. Türk ve Altay halk kültüründe ve mitolojisinde İmre (İmere veya Emire) adı verilen cinin neden olduğuna inanılır. İlkbaharda görünüp titrek ışıklar saçarak göğe yükselir. Sonra buzların üzerine düşerek onları eritir. Oradan da yere girer. Bundan sonra ısınmış topraktan buhar yükselir. Emire baharın gelişini temsil eder.

Galataport Projesi kapsamında yıkımlar başlamış. Tescilli tarihi Karaköy Yolcu Salonu ile Paket Postanesi binaları da bundan nasibini aldı. TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Yönetim Kurulu Sekreteri Ali Hacıalioğlu, proje kapsamındaki sürecin kamuoyundan gizlenerek yürütüldüğünü söyledi. Yönetmeliğe göre inşaat faaliyetinin yürütüldüğü alanların ruhsatlı olması gerektiğine değinen Hacıalioğlu, belediyenin bu bilgileri kamuoyuyla paylaşma zorunluluğuna dikkat çekti.

Yapımına 1892 yılında başlanan Karaköy (Galata) Rıhtımı ve Türkiye Denizcilik İşletmeleri’ne bağlı ‘İstanbul Liman İşletmesi’ olarak faaliyetin sürdüğü Salı Pazarı Liman Bölgesinin dolgu bir alan olduğunu belirten Hacıalioğlu, “Dolgulu olan alanda zemin çalışması yapılıyor. Bu çalışmanın hangi mühendislik çalışmasıyla yapıldığını bilmediğimiz için güvenlik sıkıntıları var. Yüklenici firmanın insafına bırakılmış bir süreç söz konusu. Kamusal denetim kamuoyunu rahatlatacak şekilde güvenceye alınmalı. Aleni ve şeffaf olmalı” dedi. Alanda sürdürülen zemin çalışmalarının parsel dışına taşarak kamusal alanlarda ve komşu binalarda da hasarlara yol açtığı biliniyor.

Aile fotoğrafını çektikten sonra 9 gibi Karaköy’den hareket ettik, Haluk, Haldun, Serkan, Levent, Kamil ve Varujan ile. Ama şunu da unutmadan söyleyeyim; bugün Yeşilay Haftası için düzenlenen bir bisiklet etkinliği nedeniyle gemide yer bulamadık. Baştan aşağıya bisikletli doluydu. Bu kalabalıkta kaybolmamak için kenardan kenardan sıvışalım dedik.
Galata Köprüsü’nü yaya kaldırımı üzerinden geçecek, Gülhane Parkı içinden Tarihi Yarımada vs şeklinde Serhan’ın peşine takıldık. İkidir Avcılar diyor, artık yapalım dedik. Gönlü kırılmasın arkadaşımızın. Ama köprü üzerine çıkarken, ıslak zeminde dönmeye çalışırken, tekerlerin kaymasıyla kendimi sol tarafımın üzerine düşmüş buluyorum. Omuz ve dirsek sert zemine çarpıyor. Bir taraftan bunu nasıl öngöremediğime, diğer yandan da rezil oluşuma kızıyorum. Yani biraz sızlanmalar var solumda ama yiğitlik bizde ya, devam.

Sepetçiler Kasrı’nın önü kaynıyor, bisikletini kapan gelmiş. Bir de şımarıklar ki sormayın. Sağdan geçmeler, kaldırımdan atlamalar... beleş bir şey mi dağıtacaklar da bu kadar adamı toplayabilmişler?

Sabahın erken saatlerinde Gülhane Parkı, bu sakinliği ile çok güzel. Toprak boşaltan bir kamyon. Bahçe düzenlemesi yapılmakta. Çok eskiden bir hayvanat bahçesi vardı burada. Ama öylesine rezil bir durumdaydı ki. Hareket edebilmeleri olanaksız, kapalı saklanabilecekleri yerleri olmayan dar beton kafesler içinde hayvanlar... Yani stres altındaydı hepsi. Zaten bu  hayvanat bahçesi fikri artık rağbet görmemekte. Bunların birer hayvan hapishanesi olduğuna ve kapatılmaları gerektiğine inanılıyor. 1978’de UNESCO tarafından ilan edilen ‘Hayvan Hakları Evrensel Bildirisi’ne göre tüm hayvanlar yaşam hakkına sahiptirler. Zorunluluk olmaksızın bir hayvanın öldürülmesi yaşama karşı suçtur. Hiç bir hayvana kötü davranılamaz, acımasız ve zalimce eylem yapılamaz. Bir hayvanın öldürülmesi zorunlu olursa, bu bir anda, acı çektirmeden ve korkutmadan yapılmalıdır. Hayvanlar üzerinde acı çektiren deneyler yapmak da hayvan haklarına aykırıdır. 

Cağaloğlu, Çemberlitaş, Beyazıt ve Topkapı’ya doğru pedallıyoruz. Hava muhteşem. Güneş tepemizde bize gülen yüzünü gösteriyor. Çapa sonrası gelen bir benzincide ihtiyaç molası. Kahve Dünyası da var, bir Americano’yu Firu’yla sandviçlerimiz eşliğinde paylaşıyoruz.

Tam yola çıkmak üzereydik ki, elim dirseğimde garip bir şişlik fark ediyor. Düşme sırasında belli olmayan ama şimdi kendini gösteren bir durum. Neredeyse küçük bir limon kadar. Bu hal (yani o hal) biraz tedirgin ediyor hepimizi. Hazır Çapa hemen yakındayken gidip bir Acil’e gösterelim fikri ağır basıyor. Neyse uzatmayayım. Özetle; önce röntgen, ardından aramızda uzun değerlendirmeler sonrası tedavinin burada sürmesine karar verilerek kolun alçıya alınmasını kabul etmek. BT çekimi ve kırık olmadığına karar verilip (doktorca) alçının çıkartılması, bandaj sarılması ve taburcu olunması. Bu arada Haldun ve Firu evden (taa Dudullu’ya) arabayı almak üzere yola çıkmışlardı. Alçılı kolla bisiklete binilemeyecekti, arabayla taşıyacaktık benimkini. Yeni gelişmelerden Firu’yu haberdar edip geri dönmesini istedik.











Çoğu insan bilmese de ''tıp'' sembolü; iki yılan ve iki kanattan oluşmakta. Sembolün anlamını öğrendiğiniz zaman ise hiç de tıpla alakalı bir şey olmadığını görürüz. Efsaneye göre Yunan tanrısı Hermes'in sihirli bir asası varmış ve asa (kadüse), fotoğrafta gördüğünüz sembole benzermiş. Hermes bu sihirli asayı kullandığı zaman düşmanlar barışır ve toplumda huzur hakim olurmuş. O asa sembolü de şimdi tıp simgesi olarak kullanılmakta.

Levent artık yol bisikletine biniyor. Çok hafif-çok şahane diyor. Mutluluğu yüzünden belli. Protein diyeti de uyguluyor. Fazla kiloları da verdi, artık uçar, zor tutarız.












Bizler Samatya sokak aralarından Laleli, Unkapanı ve Perşembepazarı içinden Karaköy’de Firu’yla buluşup İstinye’ye doğru pedallıyoruz. Boğaz ana baba günü. Havanın güzelliği milleti sokağa çıkarmış. Herkes arabasıyla gelmiş. Haliyle trafik felç. Sıkıntıdan içinde oturan bebeler çamdan-tepeden sarkmakta, valeler gelen arabaya atlayıp teslim alma yarışında, bir kaldırımda bir yolda yürüyenler, bu arada jogging yapanlar ve de balık tutanların oltaları yollara kadar uzanmakta. Yani bir çılgınlar sirki durumları. Tabii bolca da bisikletli, giden gelen...

İstinye; Varujan’ın bizi bir esnaf lokantasına (Saray) götürüyor. Etsiz yemek olmadığından 2 bulgur+2 yoğurt+Kemal Paşa (22,5 TL) ile karın doyurduktan sonra iki bisikletli ile benzin istasyonunda yapılan teknik konuşmalar ve Yeniköy’e doğru devam. Ama bisikletle bile gitmek zor.

Beykoz’a geçiş. Motor gene bisikletli kaynıyor. Küçücük motorun burnunda yer yok, üst kata taşıyor gençler velespitlerini.

Konya’da bakanlığın bağımlılıkla mücadele kapsamında hazırladığı broşürler, üzerinde ‘Sigaraya Hayır’ yazdığı gerekçesiyle toplatıldı.

Konya’da kentin farklı noktalarına asılan afiş ve broşürlerde şu ifadeler kullanıldı: “Neyi kazanmak istediğinize karar verin… Çocuklarınızı zehirlemek ister misiniz? İktidarsız olmak ister misiniz? Tekerlekli sandalyede bir yaşam mı sürmek istersiniz? Kanser olmak ister misiniz? Kalp krizi geçirmek ister misiniz? ‘HAYIR’ diyorsanız, hayatınızı ve geleceğinizi kazandınız.” Çok doğru!

Artık üstümüzdekiler fazla gelmeye başladı. Yavaş yavaş eksiltiyoruz. Dayanılacak gibi değil. Soğuk günlerden sonra ilaç gibi geldi bu güneş. Beykoz’da cami arkasındaki küçük kahveye yerleşiyoruz. Çaylar 1 TL, kocaman yazmışlar cama. Sohbetimize devam. Ama yollar daha fazla dolmadan dönelim. Ama ne dönüş. Sağdan gitmek tehlikeli, yani kapısını açan açana. Çarpmamam mümkün değil. Biz de soldan, giden gelenlerin ortasından, en kahraman Rıdvan durumlarıyla pedallıyoruz. Bunu bir kameraya almak lazım. Sanki ‘Line of Sight’ çekimlerindeyiz.

Öylesine bir cambazlık yaptık ki sormayın. Tersine park eden mi istersin, yolun ortasına arabayı çekip müşterisini bekleyen vale mi, herkesin kendisini beklemek zorunda olduğuna inanan şoför mü, aniden karar verip arabasını döndüren mi... tüm bu hengame içinde Firu’yu da sağına düşmüş olarak buluyorum. Kaldırımdan in, kaldırıma çık, aradan geç... şeklinde süren durumlar onu da yatırdı. Bereket bir şey olmadı.

FB stadı çevresi maç nedeniyle trafiğe kapatılmış. Bu da biraz olsun arabaları yollardan uzaklaştırmış. Boğazdaki kargaşaya karşın bu bölge, eve kadar daha sakin geçiyor.

Kamil Paşabahçe’de ayrılmıştı. Levent, Serhan ve Varujan Üsküdar’dan geçtiler. Haluk Fenerbahçe’de ayrıldı. Biz de eve vardığımızda 80 küsur kilometreyi geride bırakmışız.

Haydoy bağışları için teşekkürler.









Hayır’lısıyla...: Dudullu-Kadıköy-(vapurla) Karaköy-Gülhane Parkı-Beyazıt-Çapa-Unkapanı-Karaköy-Beşiktaş-Yeniköy-(vapurla) Beykoz-Üsküdar-Kadıköy-Dudullu

Tur tarihi: 5 Mart 2017
Kat edilen mesafe: 89,69 km.
Ortalama hız: 15,2 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 5 sa. 52 dk., dışarıda geçen süre 11 sa. 11 dk. 
En yüksek sıcaklık 30 ˚C, en düşük 8 ˚C, ortalama 19,4 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 1035 m, kaybı (iniş) 1046 m.
En düşük irtifa 0 m., en yüksek 130 m.

Garmin yol bilgileri Hayır’lısıyla...



Bir zamanlar Haydarpaşa





Bir zamanlar Salı Pazarı



Bir zamanlar Karaköy Yolcu Salonu


































Foto katkıları için Haldun, Varujan ve Levent’e teşekkürler.