31 Ekim 2017

Bir Cumhuriyet’imiz var


29 Ekim 1923’te Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları Cumhuriyet’i ilan ettiler. Türkiye, büyük fedakarlıklarla kazandığı Kurtuluş Savaşı’ndan sonra yaralarını sarmaya çalışıyordu. Ülkemiz o zor dönemlerden geçerek bugünlere vardı, ancak...














Akşamdan yağan yağmurun izleri sabah kalktığımızda bizi biraz tedirgin ediyor. Meteoroloji yanılır mı, yollar kurur mu, kimler gelir, uyusak mı...? Ama 29 Ekim’in pazara denk gelmesi, her şeye rağmen bu günde bisiklete binmek ve düşündüğümüz gibi Florya Atatürk Köşkü’ne gitmek bizi hareketlendiriyor. WA üzerinden yapılan haberleşmeler sonrası Karaköy’de buluşuyoruz arkadaşlarla. Ancak yaz-kış saati uygulaması, Türkiye’nin ısrarla yaz saatinde kalması, saatlerin otomatik dönüşmesi bazılarımızda sorun yaratmış. Gecikerek de olsa arkadan yetişiyorlar. Siirt Pazarı’nda kahvaltımızı pide ile yaparak yola çıkıyoruz, İhsan, İnci, Nurhan, Kamil, Serhan ve uzundur görüş(e)mediğimiz Hasan Ag. ile.

Hükümetin enerji tasarrufu inadıyla kalıcı yaz saati uygulamasının, iddia ettikleri gibi bir tasarruf sağlamadığı, sadece üreticiler ve dağıtım şirketlerine büyük kârlar bıraktığı, geç de olsa kafalarına dank etmiş ve 2018’de bu uygulamadan vazgeçmektelermiş. Gene kandırdılar seni. Türkün aklı neden hep sonradan gelir? Bir tane doğru dürüst yapılmış, düşünülmüş iş yok mu bu memlekette? Olur mu, balık kokmuş!

Geçmişte Türkler, insanlığın yarattığı medeniyete çok büyük katkılar sağladılar. Ama Osmanlı’nın son döneminde, bu yarışın dışında kaldılar. Nedeni ise yanı başında Avrupa’da meydana gelen değişimin dışında kalmalarıydı. Evrenin değişmeyen tek kuralıydı değişim! Değişmeyen, değişen koşullara uyamayan yok olurdu!

Osmanlı; gerçekte bu nedenle enkaz haline geldi ve yok oldu! Çünkü 
Avrupa’da Rönesans ve Reform ile başlayan, Fransız DevrimiSanayi DevrimiAkılcı ve Bilimsel Düşünce Dönemi’ne geçişin değişimini anlamasına ve içselleştirmesine kültürel durumu müsaade etmiyor ve direnç gösteriyordu. Osmanlı’yı yönetenler de işlerin iyi gitmediğini anlıyor ve Avrupa’nın kendilerini fersah fersah geçtiğini görüyordu. Çözümü, onların ürettiklerini alarak sağlayabileceklerini sandılar. Halbuki imkânsızdı! Alınması gereken; o üretimi sağlayan kafa yapısıydı!

İşte Atatürk, bu kafa yapısını yaratmanın peşindeydi! Cumhuriyet; bu projenin adıydı! Anadolu’nun ortasında, Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nde bir yandan modern tarım nasıl yapılır öğretilirken, diğer yandan dünya klasikleri okutmanın, mandolin çaldırmanın, tiyatro oynatmanın nedeni buydu. Atatürk, ezberleyen ve biat eden değil, sorgulayan, aklı ve bilimi tek yol gösterici olarak belleyen, güzel sanatlarla beslenen kültüre sahip nesillerin muasır medeniyet seviyesini yakalayabileceğini biliyordu diyor Türker Ertürk yazısında. Tamamını okumak isterseniz burada.

Hava öğlene doğru güzelleşiyor. Yer yer güneş çıkıyor, bu da içimizi nasıl güzel ısıtıyor. Şehrin içinden pedallıyoruz. Pazar olmasından dolayı bazı bölgelerin boşluğu çok keyifli (özellikle iş yerlerinin yoğun olduğu). Vatan Caddesi’ne öğrencileri dizmişler, herhalde tören kıtası geçecek. Barikatlarla yol kenarları kapatılmış. Yer altı geçidini kullanıyoruz. Benim bisiklet de ağır mı ağır! Firuzan’ınki asansöre sığıyor da çıkartmaktan kurtuluyoruz. Sur girişine yerleştirilmiş iki Yeniçeri heykeli önünde bir hatıra fotosu ve 1453 Parkı’nın içinden geçip, Merkez Efendi geride bırakılarak Bakırköy’e doğru devam...

İstanbul'a banliyö hatları 2018 yılı sonunda geri geliyor. İnşaatının başlamasının ardından yaklaşık 4 yıl geçen ve bu süre içinde rayların sökülmesinin ardından uzun yıllar adeta terk edilmiş patika yol gibi bekleyen banliyö tren hattında bugünlerde çalışmalar hızlandı. Hattın pek çok bölümünde çalışmalar eşzamanlı olarak yürütülüyor. Şu anda yeni istasyonların yapım ve rayların döşeneceği zeminin sağlamlaştırma işlemleri yapılırken, bu işlemlerin tamamlanmasının ardından rayların döşenme işlemine geçilecek. İster inan ister inanma durumları!

Yeni Bosna’da verilen bir çay molası sonrası havaalanı kenarından, Atatürk Ormanı içinden Florya Atatürk Köşkü’ne geliyoruz.

Marmara Denizi kıyısında, Yeşilköy ile Küçükçekmece arasında bir yerleşim bölgesi olan Florya’nın 19. yüzyılda sönük bir avcı uğrağı konumunda olduğu bilinmektedir. Atatürk’ün buraya olan ilgisiyle önem kazanan Florya giderek yazlık bir dinlenme merkezine dönüşmüştür. Atatürk için İstanbul Belediyesi tarafından 1935 yılında açılan proje yarışmasını kazanan mimar Seyfi Arkan’a yaptırılan köşk, yazlık bir konut olarak deniz tabanına çakılan sütunlar üzerine yapılmış ve karaya bir köprüyle bağlanmıştır. 1935 yılı 14 Ağustos tarihinde kullanıma açılan köşkte Mustafa Kemal Atatürk, 1936 yılının Haziran ve Temmuz aylarında uzunca bir süre yaşamış, siyasî ve bilimsel toplantılar için köşkü özellikle kullanmış, aralarında İngiliz Kralı VIII. Edward ve Madam Simpson’un da bulunduğu kimi önemli konukları burada ağırlamıştır. Köşk, Atatürk tarafından son olarak 28 Mayıs 1938 günü kullanılmış, kendisinin ölümünden sonra bu yapılar Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı’nın yazlık konutu olarak İsmet İnönü, Celal Bayar, Cemal Gürsel, Cevdet Sunay, Fahri Korutürk ve Kenan Evren dönemlerinde kullanılmıştır. 16 Eylül 1988 tarihinde Cumhurbaşkanlığı’nca, Milli Saraylar Daire Başkanlığı’na devredilen bu yapılar topluluğu, restorasyonu tamamlandıktan sonra dönemi içinde modern bir anlayışla inşa edilmiş köşkün tarzına uyacak dönem eşyası ile tefriş edilerek Atatürk Müzesi haline getirilmiştir. Atatürk Köşkü’nün arkasında karada yapılmış olan Yaverlik ve Genel Sekreterlik binalarının bir kısmı günümüze ulaşmamış, kalanlar ise onarılarak TBMM sosyal tesisleri haline getirilmiştir.

Bu güzel mekan, mobilyaları, Atamız’ın şahsi eşyaları ve fotoğrafları ile hepimizi derinden etkiliyor.

- O, kişisel kazanç ve ün peşinde koşan basit bir diktatör değil, gelecek kuşaklar için sağlam temeller atmaya uğraşan bir kahramandı. Prof. Walter L. Wright Jr., Almanya.

- O büyük insan yalnız Türkiye için değil, bütün doğu milletleri için de en büyük önderdi. Emanullah Han, Afganistan Emiri.

- Atatürk öyle bir insandır ki, hayali değildir. İstediğini bilir, bildiğini yapar, yapamayacağı bir şeyi de istemez. Heinrich Krippel (Heykeltıraş), Avusturya.

- Istırap çeken dünyada barış ve esenliği yeniden kurmak ve insanlığın yalnız maddi değil, manevi gelişmesini sağlamak isteyenler Atatürk'ün iman verici ve yön göstericiliğinden örnek ve kuvvet alsınlar. Prof. Herbert Melzig (Tarihçi), Almanya.

- Karşımdaki bu büyük adamda, keşfettiğim bu büyük meçhulde maharet ve karakter o kadar iyi işlenmişti ki, sözlerinde hiçbir şüphe aranamazdı. Claude Farrer (Yazar), Fransa.

- Mustafa Kemal Atatürk, kuşkusuz 20. yüzyılda dünya savaşından önce yetişen en büyük devlet adamlarından biri, hiçbir millete nasip olmayan cesur ve büyük bir inkılapçı olmuştur. Ben Gurion, İsrail Başbakanı (1963).

- Bizim aslımız rengi uçmuş bir kıvılcım iken, O'nun bakışı ile cihanı kaplayan ve aydınlatan bir güneş haline geldik. Muhammed İkbal (Şair), Pakistan.

Türkiye Cumhuriyeti’nin bugün geldiği nokta ise içler acısı. 94 yıl önce dünyanın yükselen yıldızı iken bugün içte ve dışta yürütülen yanlış politika ile sürekli irtifa kaybederek çakılmak üzere.

Hava daha da güzelleşti, güneş artık bulutların arkasında saklanmıyor, tüm güler yüzüyle bize bakmakta. İçimiz ısınıyor, Yeşilköy’ün sahil yolu gene kalabalık. Yürüyen, koşan, oynayanlarla dolu.

Bakırköy Belediyesi tarafından dün, Yeşilköy Sanat Evi ve Kent Müzesi içinde açılmış olan 10. Yıl Cumhuriyet Müzesi’ni geziyoruz. Girişi, 1933’te Bakırköy’de yapılmış Cumhuriyet takının aynısı. Altından geçerek giriliyor. Bina üç katlı. Giriş katında 29 Ekim 1933’te çekilmiş 150 orijinal fotoğraf, gazete ve dergilerin “10. Yıl Fevkalade Nüshaları”, bayraklar, pullar, madalyalar, kartpostallar, kitaplar, panolar, kadın şapkaları... var. 1. kat Etnografya Müzesi, 2. kat Atatürk’ün hatırasına ait objeler sergilenmekte. Düzenlemeyi yapmış olan İlhan Bey de, hem bilgiler veriyor hem de ‘10. Yıl Coşkusuyla’ isimli albüm kitabı meraklılarına hediye ediyor.
















Roma Dondurmacısı’nı pas geçmiyoruz, herkes iştahına göre yalanıyor. Burası 1970’de iki kardeş tarafından kurulmuş, bugün ikinci nesil tarafından işletiliyor. İtalyan tipi dondurma yapıyorlar; sırları da taze malzeme kullanmaları olarak açıklanıyor. Dondurma sevmeyen var mıdır? Kimdir bunun mucidi? Tarihçilere göre, bugün bildiğimize benzeyen, yani sütle yapılan ‘ilk dondurma’nın kökeni tam 2 bin 200 küsur yıl önceye, Asya’ya dayanıyor. Zira Çinlilerin MÖ 200’lerde bir tür süt-pirinç karışımını karda dondurarak elde ettiği yiyecek, ilk sütlü ‘dondurma’ olarak kabul ediliyor. 7. yüzyıla gelindiğinde, İmparator Tang ‘işi ilerletmiş’ görünüyor. Kaynaklara göre, Tang’ın tam 94 ‘buzcu’su varmış. Görevleri, manda sütüyle karıştırılıp kafurla tatlandırılmak üzere hanedana dağlardan buz getirmekmiş. Sonrası Marko Polo’nun işi. Çin seyahati dönüşünde dondurma tariflerini de getirmiş. Ve bu tarifler gelişe gelişe 16. yy’da dondurmaya dönüşüyor. Ardından Fransa ve İngiltere saraylarında hızla yayılıyor, aristokratların sofralarından hiç eksik kalmıyor. 1686’da Sicilyalı François Procope Paris’te açtığı kafede, şehri dondurmayla tanıştırınca olay patlıyor. Dondurma, tüm pastanelerin ve restoranların menüsüne giriyor. 18. yy’ın ortalarında ise Kuzey Amerika’yı fethediyor. Ve 20. yy’da yeni nesil dondurma makinelerinin icadı ile dünyaya yayılıyor.

Peki neden bizde Roma Dondurması denilmiş? Bolognalı Otello Cattabriga, 1927 yılında ilk otomatik dondurma makinesini icat eder. Dondurma karışımını dikey bir eksende, hem soğutup hem karıştıran bu makine, güç gerektiren geleneksel el yapımı tekniği bir adım öteye taşır. Sektör kendi adına devrim yaşar. Dondurma üretimi hızlanır, imalathanelerde kadınlar da çalışmaya başlar, makine ve mucidinin ünü yayılır. Türkiye’de de bu marka makineyi kullanan dondurmacılar açılır; janjanlı ve itibarlı dükkan ismi arayışlarında, muhtemelen kulağa daha ‘seksi’ geldiği için ‘Romalılık’ tercih edilir. Mucidin Bolognalı olduğu unutulur… diye açıklıyor Büyükada Roma Dondurmacısı’ndan Hasan Usta.

Bizim de dövme dondurmamız yok mu? Maraşlı Osman Ağa'nın orkideyi 
salep yaparken tesadüfen keşfettiği tatlı. "Salepli Karsambaç" olarak başlayıp, üç kuşak sonra "Maraş Dondurması" olarak devam eden... Kahramanmaraş dondurmasının en önemli özelliği ise keçi sütünden yapılmasıdır. Tabii salep ile. Bundan dolayı da orkide familyası türlerinin (yumru ve drogları) ihracatı yasaktır. Soyunu korumak için.

Hava güzel ama Bakırköy’den cuppadak Bostancı’ya geçmek de güzel. İnci ile arkadaşlardan ayrılıyoruz. Ve Bostancı’dan 10 km’lik dönüş yolunu son sürat Firu ile alıp sıcak suyun altında günün tozunu/tuzunu akıtmaktayız.

Cumhuriyet Bayramı Kutlu Olsun

Paranız boşta durmuyor, Altın’a yatırdınız. Desteğiniz için teşekkürler.


Hamiş: Duyuyorum ki bazı arkadaşlara yol kısa gelmiş;

İhsan - Dün Karaköy kesmedi, Beşiktaş yaptım. Üsküdar’dan Harem kesmedi, Nakkaş Tepe’den Altunizade yaptım, eve geldim ne göreyim, 80 km’yi geçmişim.

Kamil - 88 km bizde olmuş kardeş.








Bir Cumhuriyet’imiz var: Dudullu-Kadıköy-(gemiyle) Karaköy-Fatih-Edirnekapı-Merkezefendi-Yeni Bosna-Ataköy-Florya-Yeşilköy-Bakırköy-(gemiyle) Bostancı-Dudullu

Tur tarihi: 29 Ekim 2017
Kat edilen mesafe: 66,94 km.
Ortalama hız: 14,3 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 4 sa. 40 dk., dışarıda geçen süre 9 sa. 31 dk.
En yüksek sıcaklık 19 ˚C, en düşük 11 ˚C, ortalama 16,2 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 651 m, kaybı (iniş) 635 m.
En düşük irtifa 0 m., en yüksek 130 m.

Garmin yol bilgileri BirCumhuriyet’imizVar

Relive yol bilgileri BirCumhuriyet’imizVar