29 Eylül 2016

Sizlere Niyaz Tuzlada Piyaz

Buluşma saati arkadaşlarımızla 9.15 olduğundan, rahatız. 35 dakikada Bostancı’da olabiliyoruz. 8 buçuk gibi pedalları döndürsek kolaylıkla yetişiriz.

Bir yandan peynir-ekmek-hıyar gibi malzemeleri kutularken, diğer yandan da karnımı doyuruyorum. Aç karnına çıkmak çok hoşlanmadığım bir durum. Firu’ya da 2 dilim hazırladım. Şu sıralar yeşil çaya takıldık gene. Sabahları iyi gidiyor. Hava nasıl acaba? Balkondaki termometre 11 dereceyi gösteriyor. Acaba uzun kollu mu giysek? Ben gene de kollukları alayım yanıma. Firu montunu bile çantaya koyuyor.

Garajda lastiklerin havasını tamamlıyorum. Düşük havalı lastiği nedense hiç sevemedim. Lastik dediğin sımsıkı, taş gibi olmalı. Gerçi çukur-çıkıntı sert hissedilse de teker daha rahat yuvarlanıyor. Vay be, bas bas bir türlü tamamlanamıyor hava. Sabah sabah jimnastik gibi oldu bu. Bir de ne göreyim 80 yerine 100’e ayarlanmış saatin işareti. Firuzan yol bisikletini şişirdiğinde işareti geri almamış (oldu mu şimdi bu?). Fazlasını havanın boşaltıp çıkmamız 8.40 oluyor. Haydi bastır Ankaragücü.

Bayağı serinmiş dışarısı. İyi ki kollukları almışım, hemen takıyorum. Üstümdeki ince yelek de fazla ‘ince’ kalıyor, ancak yapabileceğim bir şey yok, katlanacağız. Ama gün içinde ısınır herhalde hava, dert etme, keyfine bak...

Pazar olması biraz trafiği hafifletmiş, daha rahat gidiyorsun. Ancak gene de yollarda (oldukça) araç var. Bayramda daha boştu ortalık. Bostancı’ya inmek, tam anlamıyla ‘inmek’ şeklinde. Fazla çıkış yok bu yolda. Hatta E5 köprüsünü geçtiğinde dimdik, mermi gibi uçarsın sahile.

Birkaç lamba da geçildikten sonra sahil yoluna indik. Buluşma noktası Caffé Nero, arkadaşlar gelmişler bile. Haluk, Serhan, Haldun, Mehmet ve kardeşi İrfan (ile ilk gezimiz olacak). Bizi de katınca bugün 7’li olarak Tuzla’ya gideceğiz. Yağmurlu geçen bir hafta sonrası Tuzla sanki rahat olur diye bu yönü seçtik. Yaz tatili, bayram seyran derken uzundur görüşülmedi. Rahat laflarız bu düz yolda.

Nero’da biraz oyalanıp deniz kıyısınca ilerleyen bisiklet yolundayız. Artık fazlasıyla ‘bisikletli’ var yollarda. Çok iyi de, ancak daha dikkatli olunması gerekiyor! Araçları eğittik, hepsi olmasa da, ama bisikletlilerin çoğu ya fazla hızlı ya da dikkatsiz oluyor. Bunlardan biriyle çarpışmak hiç mi hiç istemem!

Uzundur buralara gelmedim. Her seferinde ya yeni bir yer yapıl(mış)-ıyor, ya da yıkıl(mış)-ıyor. ‘Daimi İnşaat’ durumları şeklinde zaten İstanbul. Neyse ki burada damperliler yok, en azından! Maltepe’de doldurulan alana hemen bir cami kondurdular. Halen özgün mimari tasarımlara geçit yok. Hep denildi, gene tekrarlayayım: Koca Sinan gelse ve bu işleri görse herhalde 400 senedir yerinde sayan bu cami mimarisinin yapılmasına çok kızardı. Kartal tarafındaki eski kum deposu arazisi üzerinde yükselen binalar ilginç bir haldeler. Öyle de, ama çevre birimleri ile ilişkisi nasıl olacak bittiğinde? Bizde yüksek binalar 5 katlı minik binaların arasına yapılıyor. Tek bir gökdelen tek başına, sipsivri dikilmekte. Çevresi içinde ele alındığında dokuya yabancı, uzaydan düşmüş gibi durmakta.

Mimarlık dergisindeki yazısında Sümer Gürel New York’tan İstanbul’a yayılan “tower” salgını, doğuya doğru “en yüksek yapı” olabilme yarışına dönüştü. Dünyanın en yüksek yapıları Dubai, Şangay, Hong Kong’larda görülmekte.

Bu konuda (psikiyatrik açıdan) uzmanların ilginç yorumlarını anımsatmakta yarar var: Uzmanlar sürekli olarak “erkek egemen toplum” yaşamında, eski Mısır uygarlığından günümüze bir “fallik kültür” olgusundan söz etmekte. Söz konusu kültür, kökende “fallus/erkek cinsel organı” kavramından kaynaklanmakta, ‘erk’i, yani erkek egemenliğini simgelemekte. Günümüz psikiyatri uzmanları, bu yüksek yapı (tower) tutkusunun, “kapital”in erk saplantısını yansıttığını iddia ediyor... demekte.

Hiç de yanlış değil. Londra’da turşuya benzetilen ‘30 St Mary Axe Binası’ sizce nasıl?
30 St Mary Axe Binası , Londra   
















Pendik ilk mola noktamız. Aynı zamanda tıkınma noktası (yanında kumanyası olana, olmayan da büfeden takılmakta). Serhan bugün hazırlıklı, peynir çeşitleri lezzetli görünmekte. Afiyetler olsun. Hava da ısındı artık. Rüzgarsız bir gün olacak diyordu meteo.

Türkçeye benzeyen ama gerçekte başka dilden gelmiş olan ne çok sözcük var. Hatta Türkçe kök ya da sözcüklerden türemişe benzer bir hale sokularak kullanılagelen sözcükler hatalı biçimde kullanılmakta. Gardolap (gardrop), antiparantez (antrparantez), eşortman (eşofman), ataç (ataş), kareografi (koreografi)... Kar yola yağdı diyerek çocukken laf oyunuyla karyola esprisi yapardık, hatırlarsınız. Karyola, bizde üzerine yatak konulup yatılan tahta veya metal ev eşyası anlamına geliyor. Oysa gerçek anlamı “el arabası” (carriola: İtalyanca). İtalyan gemicilerden bizim kullanımımıza geçmiş; gemicilerin kullandığı taşınabilir tekerlekli yataklar; kökü “taşımak” (carri). Filiz sözcüğü de Arapçada ocaktan çıkarılan işlenmemiş, başka maddelerle karışık halde bulunan, ham maden birleşiği anlamına gelirken Yunancada tohumdan veya tomurcuktan çıkan körpe ve küçük dal, sürgün, ışkın anlamında. Biz her iki anlamında da kullanmaktayız, hatta ad olarak da. Yeri gelmişken, “Yunanlı” diye bir millet yok dünyada. Yunan; Yunanistan'da yaşayan veya Yunanistan halkından olan kimse, Yunanistanlı denilmekte TDK’da.

Bisiklet yolu burada sonlanınca biz de artık asfalttan devam ediyoruz. Bu rota da neredeyse dümdüz. Lay lay lom durumları. Kaçtır geliyoruz bu yolu ilk defa YHT gördük. Ama daha hızını alamamış, sadece T kısmı gidiyordu. Her zaman gittiğimiz gibi, önce Piyade Okulu tarafına dönüp sonra Marina’ya iniyoruz. Buralarda halen çalışmalar devam etmekte. Dev bir yat limanı (Yacht; İngilizce/Limani; Yunanca) yapıldı. Çevresinde yiyecek-içecek işletmeleri, alış-veriş mekanları... sürüsüne bereket.

Çoğumuzun karnı halen Pendik’ten dolu olduğundan Haluk ve Serhan sadece piyaza oturuyorlar. Bizlerse İnebolulular Kahvesine (Meydan Kıraathanesi), Has Fırından aldığımız tuzlu-tatlı malzemelerle yerleşiyoruz. Buraya geldiğimizde daimi uğrak yerimiz. Çayı demli, halen 1 lira, bisikletlere yer var, müdavimleri keyifli insanlar.

Sohbetimiz diyet, Karatay, kilo, köpekler, barınak, en mutlu C... gibi konularla renklenmiş durumda. İrfan’ı keyifle dinliyoruz. Bir yandan da çaylar kahveler gelip gitmekte. Firu’yla ikimiz 6 çay 2 kahve içmişiz. Kahveci için de iyi bir müşteri oluyor bisikletçiler. 1 saat içinde 35-40 lira gibi bir meblağ. Neden olmasın?

Piri Reis Üniversitesi yanından girip belki de İstanbul’un en güzel manzaralı evlerinin önünden sürüyor yolumuz. Denize nazır bu villalar arasında mimarı açıdan çok güzel görünenleri de var. Burası sessiz bir cennet. Bilemiyorum sezonunda gürültülü oluyor mudur önleri?

Geldiğimiz yolu geri pedallayarak, zaman zaman kopup tekrar birleşerek sanki filmi geri sarar gibi Pendik sonrası Maltepe’de bir mola vermek üzere Beltur’ların birinde yer aramaktayız. Hepsi dolu ama şansımıza Haldun’un arkadaşları bir masadalar, bizleri yanlarına çağırıyorlar. 3 arkadaş, bisikletçi, haliyle mevzu turlar, bisikletler, süslü kadınlar... şeklinde sürmekte. Nedense, havadan mıdır, Firu da ben de acıktık gene. Fırından aldıklarımızı mideye indiriyoruz.

Bugün Kadıköy’de Süslü Kadınlar Bisiklet Turu var. İzmir’de de olacak. Bilemiyorum başka kentlerde var mı? Yurt dışı bağlantılı bir etkinlik mi, galiba İzmir kökenli.

Bisiklete herkesin binebildiğini, hatta çok güzel bindiğini, o da yetmezmiş gibi süslü püslü bindiğini göstermek için Otomobilsiz Kentler Gününde her yıl Süslü Kadınlar yollarda olacak. Kentlerin yollarını egzoz dumanı kokusu değil, parfüm kokusu saracak. Yaptır saçları, sür parfümünü, giy kokoş elbiseni, tak şalını, sür rujunu-ojeni, giy topuklunu; sadece kendini mi süsleyeceksin? Hayııır… Bisikletini de süsle, çık yollara… denilmekte manifestosunda.

Süslü Kadınlar Bisiklet Turu, İzmir











Haluk evine geldiğinden burada ayrılıyor. İrfan da zaten Pendik’te ayrılmıştı. Bizler, 5 kişi olarak Bostancı’ya kadar, başlangıç noktası Nero’da bir kahve molasında eksik kalmış konuları da konuşarak arkadaşlardan ayrılıyoruz. Kadıköy yolcuları sahil boyunca devam ederek, biz de Bostancı yokuşu ve E5 köprüsünü aşıp, Fındıklı’daki fırından (Şimşek) sabah kahvaltısı için ekmek çeşitleri alarak evin yolunu tutuyoruz.

Keyifle geçen bu günde gene de 80 km yol pedallamışız.









Tuzlada Piyaz: Bostancı-Pendik-Tuzla-Maltepe-Bostancı

Tur tarihi:  25 Eylül 2016
Kat edilen mesafe: 81,17 km.
Ortalama hız: 13,6 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 5 sa. 57 dk., dışarıda geçen süre 9 sa. 31 dk.  
En yüksek sıcaklık 30 ˚C, en düşük 17 ˚C, ortalama 23,6 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 445 m, kaybı (iniş) 444 m.
En düşük irtifa 0 m., en yüksek 81 m.

Garmin yol bilgileri Tuzlada Piyaz



























Foto katkıları için Haldun’a teşekkürler.


Bu bölgeye yapılmış geziler Tuzla'ya kaçamak, Tuzla–MiniGezi, Tuzla-29EkimKutluOlsun