17 Haziran 2015

[bisikletle]Türkiye: Tekirdağ – Çanakkale – İzmir / “Rüzgara Karşı” (Mürefte-Gelibolu)


24 Mayıs 2015, Pazar / Mürefte - Gelibolu (2. gün)

Güzel bir uyku çektik. Odada karartıcı perde olmadığından uyanmamız ilk giren ışıkla oluyor. Ama yataktan hemen çıkmıyoruz. Biraz daha keyif yapmak istiyor insanın canı.

Toparlanıp aşağıya, bahçeye inmemiz neredeyse 9. Caner bey nerede? Peynirleri unutmayalım. Dün onun dolabına koymuştuk bozulmasınlar diye. Yok ama ortalıkta. Komşuya soruyoruz telefonunu. O da bilmiyor, elektrikçiden öğreniyor. Arıyoruz. Telefon çalıyor-duyuyoruz, alt odada. Ama o duymuyor. İkinci denemede uykulu bir ses ve derdimizi anlatıp peyniri alıp – vedalaşıp yola çıkıyoruz. (9.15).

Kahvaltıyı Şarköy’de edelim. 13 km uzaklıkta. Pazar olması nedeniyle ortalık sakin. Pancar motorlar var yollarda, bize doğru gelen. Hani şu çapa makinesi, römorklulardan, pırpır da deniliyor. Dikkat çekici, herkesin yanında hatun var. Sanki pazar bir yere gidiliyor. Kiliseye, yok canım : ))

Mürefte çıkışı şarap imalathaneleri ve daha büyükleri (fabrikalar) sıralanıyor. Doluca, özellikle Kayra bayağı dikkat çekici. Bizdeki yüksek vergiler nedeniyle şarapçılık ağır ilerliyor. Devlet sanki durmasını istiyor gibi. Halbuki ABD, Kaliforniya’da Napa Vadisi’nde şarapçılığı geliştirmek için özel planlar yapıyor, muazzam teşvikler veriyor. Keza Avustralya, Şili, Güney Afrika özel teşviklerle şarap dünyasındaki yerini alan ülkeler arasında. Türkiye’de de bunu yapmak gerekir. Şarapçılık, tarıma dönük endüstrinin önemli örneklerinden biri.

Yolun durumu pek iç açıcı değil. Yani evsafı, 3. sınıf. Hoplata zıplata gidiyoruz. Bu durumda GoPro ile çekim de yapılamıyor. 5 km sonra (Eriklice) bir kamp alanı; Mercan Mocamp. Pek ala çadır kurulurdu, bileydik. Eriklice çıkışı Gülor şaraplarının da tesisleri var.

Nihayet Şarköy’deyiz. (10.05). İskeleye doğru inen bir yol. Karşılıklı dükkanların olduğu fazla geniş olmayan bir cadde boyunca ilerliyoruz. Büyük iskelenin ucuna kadar. Deniz ortasındaki denizkızı heykeli dikkat çekici, Kopenhag mı burası? 

Etrafta, günlük yaşamında bisiklet kullanan çok insan var. Kahvaltı yeri ararken 2 kişiyle yapılan sohbette hem yer konusunda, hem önümüzdeki yol, hem de Şarköy’le ilgili ipuçları alıyoruz. Yazlıkçılar ve kışlıkçılar 2 farklı yönde yerleşmişler burada.
Şarköy’ün batısında MÖ 6000-3000 yıllarına ait yerleşim yerleri tespit edilmiş. Bu yerleşim yerlerinde savaş ve günlük kullanım aracı olarak kullanılmış taş baltaların üretildiği ortaya çıkarılmış. MÖ 750-550 yılları arasında Yunanlar Traklarla karşılıklı anlaşarak il kıyılarında koloniler kurmuşlardır. Bu koloniler, batıdan doğuya doğru: Heraklea (Eriklice), Hora (Hoşgör), Ganos (Ganoz) ve Bizathne-Panion (Barbaros).

MÖ 168 ve MS 395 yılları arasında, bölgeye Romalılar hakim olurlar. Bu dönemde: Traklar, Roma hakimiyetine uzun süre direnirler. Bizans idaresinde ise 1000 yıla yakın kalan Traklar, bu dönemde Balkanlardan gelen akınlarla uğraşmak zorunda kalırlar. Hunlar, Avarlar, Slavlar, Peçenekler, Bulgarlar, Haçlılar ve Latinler Şarköy’un başına sürekli sıkıntı yaratırlar.

Daha sonraki tarihi süreçte, Rumeli’yi fetheden Orhan Bey’in en büyük oğlu Süleyman Paşa zamanında, “Şehrköy” diye anılan adı, buraya Anadolu’dan göç eden Yörük Türklerinin ağzında, şehirden Şar’a dönüştürülmüş ve “Şarköy” diye söylenmiştir.
Kaynak Gezi-Yorum

Kahvaltı için bahçeli bir çayevini tercih ediyoruz. Çaylar burada 1 lira oluverdi. Bahçede ufak bir köpek dolanıp duruyor, Paşa. Elbette Firuzan’a geliyor :)) Ardından kısa bir şehir turu, Yaman Peynircilik’ten alınan kaşar ve keçi peyniri, bankamatik ziyareti ve 11.20 Gelibolu’ya doğru hareket.











Gelibolu yolundayız. Az sonra uzun tırmanış başlayacak. Güneş tepede, hava ısındı. Yağlanmadan devam edersek kızarmış tavuğa döneriz. Solda buranın köpek barınağı. Firu’nun tanıdığı biri temizlik yapmakta. Kısa bir selamlama, “Filiz Hanım nasılsınız? Ben Haydoy’dan Firuzan.” Kadın şaşkınlık içinde. Bisikletle geleceğini herhalde hiç düşünmemiştir :))

Yol tırmanıyor, ama sürekli. Tırman-düzleş-dinlen, sonra tekrar tırman-düzleş-dinlen şeklinde. Yani iniş yok, ha babam yükseliyorsun. Arada mola, etrafı seyretmece, çiçek böcek resmi çekmece, kurulanma, su içme, yanımızdaki yolluktan kemirmece.

Nihayet tepe noktadayız, 326 metre. 1 saat 15 dk sürdü 6,5 km’lik yol. 33,6 °C gösteriyor Garmin. Çok güzel bir gölet var burada.

Artık iniş var sanmıştık ama çıktığın gibi iniyorsun. Yani iniyor düzeliyor iniyor düzeliyor... ama hiç olmazsa iniyorsun. Her çıkışın bir inişi (ve de tersi elbette) vardır (bu isimde kitap bile var, Flannery O’Connor’dan). Çıkana kadar imanın gevriyor ama sonrasında gelen ödül her şeyi unutturuyor.

Bir mola, n’olur! Uzundur vermedik. Sağdan köye iniyoruz. Yeniköy burası. Solda bir yalak. Musluktan buz gibi su akmakta. Neredeyse içine girilesi durum. Mataralar dolduruluyor. Bir kahve, önünde bir sandalye genişliğinde teras, 5 de sandalye, yan yana dizili. Köylülerin yanına ilişiliyoruz. Traktörden başlayıp, teker havasından, kimdensin-kimi tutarsınla devam eden söyleşimiz davranış bozuklukları üzerine sürüyor. İyi bir traktör 95 bin liraymış. Bu durumda zenginsiniz diyorum. Hepinizin altında maşallah bi tane! Gülüşüyoruz. Çaylarımızı ısmarlıyorlar. Bu misafirperverliğe çok rastlıyoruz turumuzda. İnsanımızın eli cömert.

13.45, Yeniköy’den ayrılış. Buraya kadar 29 km gelmişiz. İniyoruz, tam sevinirken gene hafif de olsa bir rampa. Sağımızda bir gölet, haritada kendi yok, adı yok. No information durumları.

Tepeleri aştık, rampaları tırmandık-indik şimdi düzlükteyiz. Sağımızda Demirci Göleti, önümüzde Kavakköy. (15.00). Tekirdağ-Çanakkale il sınırı geride kaldı.

Önce bir bakkaldan serinletici şeyler, dondurma dahil rahatlamaya çalışıyoruz. Ardından az ilerideki kahveye yerleşip masa daveti üzerine beylerin aralarına oturuyoruz. Laf sigaradan açılıyor, tekne boyası, kahveci derken konuşmadık mevzu bırakmıyoruz. Muammer bey ve Metin bey de nüktedan kişiler. Gırgır şamata yaparak zaman geçiyor. Çaylar onlardan, kahve bizce ödeniyor (50 krş / 1,5 TL).  

15.30, Kavakköy’den ayrılıyoruz. Geride 41,39 km bırakmışız. Gelibolu’ya ne kaldı acaba?

İşte solda sevgili arkadaşımız Cem’in “Koca Kafa Çeşmesi”. Ne de iyidir, kiraz ve zeytinyağı işinden sonra su işine girdi : ))

Kavakköy’den sonra rüzgar sürekli karşıdan esmekte. Anayola çıktık değişen olmadı. Bas babam bas, rüzgar da sana dur birader dur diyerek karşılık veriyor.

Şarköy’den otoyola (E87/D550) kadar yolun asfaltı 3. sınıf. Yani sürekli titreten bir yol. Ama otoyolda durum değişti, kaymak gibi asfalt da başka oluyor. 

Otoyolda hemen sağda bir kamp geliyor, Saros Kamping. 100 m içerideymiş. Burası da konaklama için uygun olabilir. Ancak sitesinde çadır kabul edilmediği yazılı. Uzun süreli çadır diye düşündüm. Bir gecelik tanrı misafirini geri çevirmezler herhalde : )) 

Gelibolu’ya daha 30 km var. Bu rüzgarla zor ilerleyeceğiz ama ayaklarımız mahkum, çevireceğiz. Tek iyi yanı sağdaki geniş güvenlik şeridi, rahatız. Gelen geçen pek çok motosiklet, kah selamlaşıyor kah kornalaşıyoruz. Benzincide ayaküstü biraz sıvı alıp şu Gelibolu’yu bitirmek üzere tekrar selenin üzerindeyiz.

Off nihayet geldik. (18.00). Hamzakoy’u kafamıza taktılar. Kamping varmış. Sora sora buluyoruz ama kamping mamping yoook. Otel aramak gerekecek! 

Şehre dönüş, gençlerin tavsiyesi İstanbul Hotel. Merkezde. Sora sora buluyoruz gene. Boş oda var mı, kaça? 90-. Biraz indirim.. Maalesef. Kahvaltı? Yok. Peki velespitleri nereye koyacağız? Kapı önü, sokak. Hoşuma gitmiyor velespiti dışarıda bırakmak. Sonra diğer otelin (bunlar 2 binaya yayılmışlar) resepsiyonunda 2 bisilik yer çıkıyor. Tamam diyor ve odayı tutuyoruz.
Duş, ayaklar havaya, giyin ve yemek. Sulusunu bulana kadar 4 lokanta gezip birisinde karar kılıyoruz, Ocak Lokantası. Yoğurtlu ıspanak+taze fasulye+az bulgur+2 ayran+1 soda=30-TL. Hesaptaki toplama hatası sonrası 20-TL’ye düşüyor. İyi ki bakmışım. Ya, utanmadan her şeyin fiyatını soracaksın, böylecene 10 lira kazandık.


Sonra Gelibolu’da volta atmaca. Otel fiyatı öğrenme (Oya Hotel – o.k: 2k. 150- / 1k. 80- TL), biraz enerji verecek malzeme alımı, sahilde yürüme, foto çekme, dondurma yeme, GS’nin şampiyonluk kutlamalarını dinleme derken uykunun gelmesi ve odaya çekilme şeklinde sonlandırıyoruz.











Gelibolu. Kentin hangi yüzyılda ve kimler tarafından kurulduğu bilinmemektedir. Ancak Troya kenti kadar eski olduğu varsayılmaktadır. Önceleri Critote olan kentin adı, Yunan koloni hareketi sırasında 'güzel şehir' anlamındaki Kallipolis olarak değiştirilmiştir. Bir diğer ihtimal de kentin adının bir Galat yerleşimi olması nedeni ile Galliopolis isminden geldiğidir.

Günümüzde Fransa, Belçika, İsviçre ve Ren kıyılarını içine alan bölgeyi ele geçirmiş ve Romalılar tarafından bu bölgeye Galya, halkına da Galatlar adı verilmiştir.

Galatlar olarak adlandırılan bu savaşçı halk MÖ 281 yıllarında Trakya Krallığı'nın içinde bulunduğu bocalama döneminde Balkanlara, Çanakkale ve İstanbul boğazları üzerinden de Anadolu'ya geçmişlerdir. MÖ 278 yılında Anadolu'da Sakarya ve Kızılırmak havzasını kapsayan bölgeye de 'Galatia' adı verilmiştir.

Ancak, kentin adının Galatlardan çok Yunanca "Güzel şehir" anlamına gelen Kallipolis'ten geldiği söylenmektedir. Osmanlı döneminde de bu isim Türk diline uydurularak Gelibolu olarak değiştirilmiştir.
Kaynak Vikipedi


















Mürefte – Gelibolu
Mürefte-Eriklice-Şarköy-Yeniköy-Kavaklı-Koruköy-Gelibolu

Garmin yol bilgileri Mürefte-Gelibolu

Tur tarihi: 24 Mayıs 2015
Kat edilen mesafe: 74,14 km.
Ortalama hız: 10,7 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 6 sa. 56 dk., dışarıda geçen süre 9 sa. 20 dk. 
En yüksek sıcaklık 37 ˚C, en düşük 24 ˚C, ortalama 29,8 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 676 m, kaybı (iniş) 673 m.

Tur bilgisi: Mürefte-Şarköy arası yol düz. Şarköy’den sonra tırmanış, neredeyse Yeniköy öncesine kadar. Kavakköy sonrası Gelibolu’ya kadar bölünmüş yolda sert olmayan iniş-çıkış, genelde düz. 

Bölünmüş yola kadar köylerin dışında yiyecek-içecek yok. Fazla çeşme de yok.
Bölünmüş yolda benzincilerde yiyecek-içecek bulunuyor.

Kavakköy’den sonra bölünmüş yolda Saros Kamping var.

Gelibolu’da farklı sınıflarda otel, öğretmenevi var. Lokanta seçeneği var.







Denizkızı, Şarköy



Paşa. Şarköy



Bisiklet kullanan çok insan var, Şarköy    

Şarköy geride kaldı artık    





Muammer bey ve Metin bey ile, Kavakköy    
Cem B.’nin çeşmesi, Kavakköy    



Kuvvetli karşı rüzgar var


Geibolu
Hamzakoy, Gelibolu    

Hallac-ı Mansur (Makamı), Gelibolu
Hallac-ı Mansur İslam dinindeki kendine özgü inanışları yüzünden Bağdat’ta öldürülmüştür. Türbesi Bağdat’tadır. Fakat değişik yerlerde Hallac-ı Mansur makamları bulunmaktadır. Gelibolu’daki türbe de yedi adet makamdan biridir.

Gelibolu by Night    













3. gün (devamı) Gelibolu-Çanakkale - 1. gün (öncesi) Tekirdağ-Mürefte